• 26/01/2020

Sesimi duyan var mı?

Sesimi duyan var mı?

Sesimi duyan var mı? 150 150 Yonca Tokbaş

Deprem, benim içimde de deprem yaratıyor.
Uyuyamıyorum.
O insanları düşündüm. Bizi.
Düşünüyorum.
Etrafımdaki çoğu insanın, dostlarımın çoğunun paylaşımları ağrı sızıdan bahsederek başlıyor gidiyor.
Dilimize dolanan, söylemlerimizden, sohbetlerimizden düşmediğini fark bile etmediğimiz bitmek bilmeyen ağrımız sızımız, hastalıklarımız, onlara bitmek bilemeyen derman şifa aramalarımız… inceliklerimizden, kırılganlıklarımızdan, yaralaramızdan olan bu can kırıklarımız…
Tüm yaşanmışlıklarımız işte vuruyor bi yerlerimize dilimize kelimelerimize.
Gece,
Bir arkadaşımın can havliyle yazdıklarını okudum okudum okudum.
Bize sığınmış. Anne yüreğine sığınamıyorsun da, whatsapp grubuna sığınıyorsun.
Sığınak.
Savaş sığınağı, biz.
Annesinin taş kalpliliğini, bitmek bilmeyen duygusal yok bırakma işkencesini yazabildiği kadarıyla okudum.
Böyle şeyler sana-bana-bize olmaz gibi gelen, bir tür kara masal gibi.
Sanki yalan ve kurgu gibi.
Oysa baksana Yonca, gerçek ve olmaza olmuş.
Sonra bir başka arkadaşım yazıyor yazmaya yeltenemediği şeyleri. Koklatarak yazabilmeye yetmiş yüreği. Haklı.
Tam açık seçik yazamıyor insan dayanamadığı, taşıdığı ama altında kaldığı şeyleri.
Bu arada, eşzamanlı, Elazığ’da depremden insanları kurtarmak için çalışıyor akut/afad… birileri… aileleri… haberde duyuyorum biri diyor ki; arama kurtarma bilmem nerede durdurulmuş… eşittir artık kurtarılacak can kalmamış……………
veya hepsi kurtarılmış.
Nedense bu ikinci şık “hepsi kurtarılmış” şıkkı yani, hep ikinci geliyor akla. Aklıma.
Ben aklıma birinci o gelsin istiyorum. Olmuyor. Olmuyor olmuyor.
Korkudan, birinci o gelmiyor aklıma ve ben bunu bildiğim için de beynimi sikeyim!
Böyle böyle terbiyesizce panikledikçe ben, daha da sonra aklıma gelmeye başlıyor iyi haber.
En kötüye daha çok kuruluyor beynim. Beynim depremde ezil de bana bunu yapma diye anırmak istiyorum! Evet eşşekler gibi yanık yanık anırmak!
Okumuşluk bile yetmiyor ağzına ettiğimin dünyasında annen tarafından sevgisiz kalmamaya.. 10 tane el parmağım var, hiçbiri bir işe yaramıyor böyle zamanlarda. Uzak olmak en beter bu zaman koyuyor. Çok korkuyorum. Çok üzülüyorum. Bunları yazarken yanımda duran çay bardağına gözüm kayınca utancımdan öğürmek istiyorum. Ayağımda çorap.. üstümde gıcır gıcır yumuşacık mavili fonda tavus kuşu edalı kanatlarını açarak uçan leylek desenli seksi geceliğim… iğrenç bir ikiyüzlülük hissi altındayım, enkazda kalanlar varken ikiyüzlülüğüm altında kalsam kalsam yeterince geberemem! Gebersem, çocuklarımın suçu ne.. annesin ölmeye hakkın bırakılmıyor.. O anneden önce kızı kurtarıldı, diğer evladının cesedine ulaşıldı. öfkeliyim. Ö’sünü büyük harf yapamamışım cümle başında, küçülmüşümdür de ondan. Bi yanda enzakda evladına sarılan anne diğer yanda yüreği kandan candan yapılamamış o anne! ve ben yüreği candan kandan olmayan o fena anneye de, binasını sağlamdan yapmamış hükümet gibi derken içinde güven olduğunu düşünmek istediğim iktidarsız iktidara da, size bize hepimize bunları yapanların topuna da küfredeyim. tek şiddetim ekranda ettiğim küfür özgürlüğüm olsa şu anda… burası artı 18 nasıl olsa…
Televizyon enkazdan bildirenlerle dolu, arada yine reklamlar çıkmıyor mu çıldır!
Reklam veriyorlar hala daha deprem haberi içinde ve sırasında! Spiker nasıl da süper makyajlı ve yapılı saçlı. Yahu bırakın spiker dağılsın demek istiyorum. Kadın dağılamıyor çünkü.. çünkü öyle. Çünkü mecbur. Depremde evleri hasar gören köylülerin, artçılara rağmen evlerinden “hayvanlarını bırakamadıklarından” uzaklaşmak istemedikleri için çadırlarını evlerine, hayvanlarına, ekmek paralarına yakın kurmalarındaki “mecbur” gibi. Hayat illa devam ediyordaki “mecbur” gibi.
Keşke öfke korku isyan bi kalemle eyleme geçip alev olsa mesela, gidip pişkin hedeflerini bulsa da bizi (bizi demek yerine masum demek istiyorum) rahat bıraksa…
Bütün bunlara neden olanlar adına,
Beli bacağı dizi kalbi burnu boğazı acıtan, her türlü hastalığa neden olan herkes ve her şey ve hepsi adına ben özür dileyeyim… hep beraber affedebilelim.. azad olsun ruh ve bedenlerimiz. Kendimizi kendi depremlerimizin Enkazlarından kendimiz çıkaralım… baksana reklam veren betonseverlerin enkazında kaldık da kaldık. Almaya vermeye doyamadığımız reklamların altında -yine- kaldık. Ve.. sesimi duyan var mı?

Yonca
“klavyetör”

1 comment

Leave a Reply