• 25/01/2020

Ağaç öldü deprem oldu yangın çıktı

Ağaç öldü deprem oldu yangın çıktı

Ağaç öldü deprem oldu yangın çıktı 768 1024 Yonca Tokbaş

Ağaç öldü.

Ölüme terk edildi. Yine. Bir kere daha. 

Tarih tekerrürden ibarettir derler ya.. Madem tekerrür ettiğini, edeceğini bildiğin şeyler var; ve madem o tekerrür eden bazı şeyler kalbinde sızı, acı, yıkım yapıyor, neden onun için bir şeyi değiştirmeyi denemiyorsun a be insan!

Safa Park vardı. Dubai’de. Hala var gerçi. Küçülmüş ve yenileştirilmiş haliyle. 

Dubai’ye yeni gelenler Safa Park’ın bu “yeni” halini müthiş buluyorlar. Çünkü “eski” (burada eski kelimesi tarihi anlatmayı amaçlarken, genelde kötü ve negatif bi anlamda kullanılıyor çoğu cümlede, pardon kalpte) halini bilmiyorlar.

Kocamandı, “eski”den. 

İlk ve tek parkıymış bir zamanlar Dubai’nin. Şehrin kalbinde, kocaman yemyeşil bir alan. İçinde kuşlar, papağanlar ve 2 tane de bukalemun. Kocaman 2 bukalemun. Bir dişi, bir erkek. Miş. Bir kere gördüm bir tanesini. Herkes durmuş ona bakıyordu. O kadar güzeldi ki… Hayatımda ilk kendi halinde takıldığını gördüğüm bukalemundu. Destina o parktaki gölette ördeklere, kazlara ekmek attı. Yürüdü. Koştu. Dans etti. Aslan Cem arkadaşlarıyla ne çok oynadı. Çocuklarımın o parkta anıları var. Dı. 

Ben de, ilk Safa Park’da koşmaya başladım. 

Beni bugünkü bana kavuşturan, o iki ağaç arası ilk koştuğum yerdi. Ve ilk 100metrem, ilk 1kilometrem, ilk 2-3-4-5-6-7-8-….. Km koştuğum parktı.
Ben o parkın etrafında nice arkadaşıma koşmayı sevdirdim. Ağaçların kokusu vardı… 

Ve bir karar alındı, şehir daha güzel olacaktı. Arkası ile önü birleşecekti. Proje şahaneydi. Mükemmeldi. Çok daha güzel olacaktı. Safa Park’ın bir yerinden geçecekti. Park üçte birini kaybedecek AMA her şey çok daha güzel büyük ihtişamlı bağlantılı olacaktı. 

Bir anda geldi iş makinaları, parkın içinde o yeni projeye dahil edilecek alana girdi ve ağaçları söktü söktü söktü söktü söktü söktü söktü söktü söktü söktü 

söktü söktü söktü söktü söktü 

söktü söktü söktü söktü söktü söktü söktü söktü söktü söktü 

söktü söktü söktü söktü söktü 

söktü söktü söktü söktü söktü 

söktü söktü söktü söktü söktü 

 

Kaç söktü anlatır sökülen her bir ağacın sayısını?

Arabayla geçerken yere serilmiş kökleri dışarıda sıcağın altında kavrulan ağaçları gördüğümde, gözüm kör olacak sandım acıdan. Hani, “sizin hiç babanız öldü mü, benim 1 kere öldü kör oldum” daki gibi. 

Yazdığım sandalyede geriye yaslandım, istem dışı bir şekilde ellerim göğüslerime gitti… kalbim sıkıştı, nefes aldım ve yazmaya devam etmeye çabalıyorum. 

Kökleriyle topraktan sökülen o ağaçlar, öylece atılıvermişler yan yana parkın inşaat alanı kısmında. Ölü gövdeler geçidi. Can çekişiyorlardı orada. Ben seslerini duyuyordum. Makinalar köklemeye devam ediyordu koca koca ağaçları.

Kuşlar dedim, acaba onlara haber verilmiş miydi?

Taşınabildiler mi?

Yeni ev bulabildiler mi?

Taşınacak zamanları oldu mu?

Ahh.. ah olamaz peki ya o bukalemun çift?

Onlar ne oldu?

Birkaç kişiye cesaretimi topladım sordum. Cevap veremez gibi olduklarında hemen kaçtım. 

Kulağımı kapadım. 

Bir daha da, o zamandan beri, o tarafa gidemedim, oralarda koşamadım. 1 kere denedim. O oldu. Son.

O günden beri ne o zamanki kadar koşabiliyorum sokakta, ne de oradan arabayla geçebiliyorum rahat rahat. Gönlüm kırık. Bunları koca bir şehirle olan ilişkime, aileme bağlamayayım diyorum. Zorlanıyorum. Kalbim soğudu… dayanmaya çalışıyorum.

Ama çok güzel oldu proje. İnsanlar şimdi suyun kenarında koşuyor ve bisikletleriyle geziniyorlar.

Vefa dedim.. Vefa… Sevgi.. Saygı.. Hayattı o ağaçlar. Candı. Canandı. Canlıydı. 

Ölüverdiler.
Proje çok güzel ama, gerçekten. Sadece bir mezarlığın üstüne kuruldu, o kadar. 

Sonra… Sahile çok şahane bir proje yapıldı. 

Deniz dolduruldu. 

Sahil şeridi büyüdü, çok güzel oldu. 

Halk plajları yapıldı. Koşu parkuru yapıldı. Çok güzel. Şahane. Enfes. Bombastik. 5, hayır hayır, 7 yıldızlı her şey. 

Bir koca ağaç vardı o proje sınırlarında yaşayan, sahile yakın. Tıpkı Safa Park’ta koşarken altına geldiğimizde dokunup selamlaşmadan, konuşmadan geçmediğimiz o ağaç gibi. Hayat ağacı. Adını sanını bilmiyorum. Ben koydum adını; Hayat Ağacı.

Kökleri yerden gökten fışkıran ihtişamlı. Dev bir ağaç. Nasıl güzel.. Nasıl kudretli. Bilmiyorum kaç kere Safa Park’ta kaç kişiye o ağacı gösterdim de sarıldık… işte o aynı ağaçtan sahil projesinin yolu üzerinde de vardı. 

Bir gün bir baktım, o çok güzel koşu yolu için çat diye ağacı gövdeden ikiye bölüp geçmişler.

Kalbim gördüğüme zor dayandı, ama o ağaç her şeye dayandı ve ikiye bölünen gövdesinden yepyeni kökler dallar saldı. Yeşerdi o kesilen yerlerinden. Kendini onardı. 

Yaşıyorum heyhat insan! Sana rağmen yaşıyorum. Dedi. Ben duydum. Şahidim.

Ben de ona sarıldım hep. Dokundum. O yolun köşesinde bi su sebili var, suluğuma su doldurup ona su verdim. Her seferinde ama. İstisinasız. 

Sonra… sonra… proje büyütülmeye karar verildi. Çok daha güzel olacaktı oralar. DAHA DAHA ÇOK DAHA EN DAHA EN DAHA ÇOK güzel olacaktı. Yetmiyordu olan güzellikler bana sana ona… kusursuz doğada kusur bulunuyordu mutlaka. Düzelmesi gerekiyordu, daha düzgün güzel muhteşem kusursuz olması gerekiyordu. Açtık biz. Doymuyorduk bir türlü. Tecavüz gibi. Kaçınılmazsa zevk al diyordu o vahim deyim.. di mi?

O canım ağacın sırtını yaslayıp dayandığı, güç ve hayat suyu bulduğu bi evcik vardı. Ama çok eskiydi o ev. Çirkindi eski olan ev. Çünkü eskiydi anladın mı! Eski. Eski kötü ve çirkin demekti.Yaşanmışlık istemiyordu yenilik. Yeni dediğin yeni olmalıydı. 

Ve evi yıkmaya karar verdiler. Karar alındı mı, ölüm hızlı oluyor. Çekiyorsun fişi bitti. 

Atan kalp tık tık tık.. Biiiiiiiiiip ediyor. 

Gerisi… gerisi yok. 

…. _____________________________________

Ağaç… susuz kaldı-rıldı. Günlerce.. Can çekişti. Gık demedi. Sustu o. Dimdik. 

Yıkılmadı. Devrilmedi. 

Duruyor.

Bir abide.

Gri. Kuru. 

Abide. 

Hayat abidesi. 

Şimdi.. oldu Yeniliğin Abidesi. 

Kuru. Cansız. Gri. 

Dimdik. 

________________________

Deprem Elazığ’da diyorlar… olmuş. 

Yangın Koalaları yakmış Avusturalya’da.

Çin’deymiş mi ne bi virüs salgını.

İstanbul’da bir proje olacakmış. Yeni. Müsmükemmel. En güzel. İstanbul DAHA güzel olacakmış. 

Haydarpaşa yanmıştı. Ne olcak ki. Çok eskiydi. 

 

Bi üşüme geldi ki üzerime… Dubai sıcak, hayret. Ben donuyorum ekran başında. 

İklimler de kaydıydı en son. 

Toprak ve Hayat kaymış, iklim kaysa çok mu!

 

Ta uzaklarda olanlara çok üzülüyoruz. Gözden ırak, gönülden ırak. 

Uzaklarda… mı o şeyler emin değilim. Keza ben tam şu an buradayım ve kendime en yakın olduğum yerdeyim. 

Bahçeme bakıyorum. Koca bir saksı içinde nane, biberiye, maydanoz ektimdi onları görebiliyorum. Arılar diyorum. Arı vız vız vız. Arı diyorum. Arı. Arı gibi diyorum…

Sen?

Sen ne ektin saksına balkona bahçene?

Bana bahçenden bahsetsene. 

Çok ihtiyacım var senin de bir dikili ağacın olduğunu bilmeye.

Yonca

“köksal”

 

1 comment
  • Pervin 31/01/2020 at 19:08

    Benim küçük balkonumda zeytınağacım mandalinam çekirdekten yetiştirdiğim limon ağacım nanem o küçüçük portakal ağacından var şimdide manolya ağacı yetiştiriyorum biraz nazlı ama oda büyüyecek balkaonu saran Yasemin var irili ufaklı saksılarım var betersem çekirdeğini ekerim karpuz bile büyüdü portakal kadar oldu ama havalar soğudu 😍sevgiyle kal kalbi güzel kadın

Leave a Reply