Selam. Ben kurumsal hayattan 2012’de istifa ettim.
Çok zor bir karardı.
Kararı bırakın, istifa fikri bile, beni uzun süre hasta etti.
Dünya devi çokuluslu bir şirketten, ve bana bahşedilen o büyük imkanlardan ayrılmayı düşünmek; delilik, aptallık ve şımarıklık olarak etiketlenen bir eylemdi. Etiketlendim.
İstifa ettiğim için yaşadığım o “utanç” fark ediyorum ki, hala ağır bir yara.
Şanslıy(d)ım.
Beni Arda ve çocuklarım anladı. Birkaç arkadaşım anladı destekledi. Kalan yakın uzak sahalar anlamakta zorlandı, yargıladı.
Ofiste açılamayan pencereler, asansörle katlarca yolculuk yaparak ayağımın toprağa anca değebildiği iş ortamı; çok iyi bir maaş ve “expat” paketi ve her türlü olağanüstü imkan içinde, ben çok başarılı bir iş insanı olsam da, barınamadım.
Parayla saadet olmuyor ya, olmadı.
Çalıştığım ekip mükemmeldi. Patronlarım hala görüştüğüm, çok sevdiğim, müthiş anlayışlı insanlardı. (Yani ben nankördüm.) Zaten ekip ve patron o kadar enfes olmasaydı o son 4 sene asla geçmezdi. Onlarca kez istifa mektubu yazdım. Yapamadım.
Sonunda;
2012’de istifa mektubumu kusarak, ağlayarak, titremeler içinde, ağır bir anksiyete krizi geçirerek yazdım, verdim.
İstifa Mektubu
Kapı pencereyi çıkarken kilitlemediğim, performansımın en iyi olduğu anda, yeniden yepyeni ulaşılması daha zor hedeflere koşmak zorunda kalmadığım, tutturduğum tüm performansların içinde dahi yine de birilerinin işinden olmak zorunda kalmadığı ve en fenası benim de başarılı olan birilerini sırf daha başarılı olanlara kıyasla veya daha çok kazanırken daha da çok kazanabilmek için işten çıkartmak zorunda olmadığım bir hayat için işten ayrılıyorum.
Powerpoint kullanmadan da sunum ve konuşma yapmak, excel tabloda kar/zarar hesabı yapmaktan kendi cebimdeki zararı göremediğim için işten ayrılıyorum.
Çocuklarımın en çok yaşamak istediğim zamanlarını kaçırdığım için çektiğim pişmanlıktan kurtulmak ve bir ihtimal o yarayı telafi edebilmek için işten ayrılıyorum.
Yazmak, koşmak ve doğayla yaşamaya çok ihtiyacım olduğu, tutkum olduğu için; burada çalışmaya devam ederek kendimle çeliştiğim için istifa ediyorum.
Bu olağanüstü şirkette, bu kadar farklı kültürlerle birlikte bu deli tempoda çalışmasaydım; doğaya bu kadar uzak kalmasaydım beni neyin yeşerttiğini, ne yapmak istediğimi bu kadar iyi bilemezdim.
Bana maddiyatın yanında bu kabuğu kırma gücü verdiniz.
Teşekkür ederim.
Elveda.
29 Şubat 2012.
İçeriğini az çok böyle çevirebilecek olduğum istifa mektubunu 29 Şubat’da verdim.
Çünkü o zor günü bari sadece 4 yılda bir hatırlayayım istedim.
İyi fikirmiş.
Nitekim bu travmatik istifa sonrası Hürriyet Gazetesi’nden istifa etmek, çok kolay oldu.
Peki şimdi?
Linkedin’de bir hesabım var. Mutlaka açmalısın demişlerdi açmıştım. Açarken “kurumsal” hayatın orada devam ettiğini çok düşünmemişim. Sürekli bildirimler geriyor ve ben ilgilenemiyorum. Kurumsal gibi ya, tövbemi bozduruyor.
Sonra da birileri dönüp “Linkedin’de aktif olmazsan, yaptığın işleri duyurmazsan insanlar senin yaptığın işlerden haberdar olmaz” diyerek yine benim hep kanamaya hazır yaramı kaşıyor.
Ben bir yazarım. Şiddetsiz ve tek kişilik bir Aktivistim.
Permakültür Tasarımcısı Eğitmenim.
“Arı Sevgisi” eğitimlerinin fikir ve marka hakkı sahibiyim.
Sanal Yazı Evi’nde yazı dersleri ve seminerler veriyorum.
Konuşmacıyım.
Dubai’de “Sultans of Dubai” Oluşumu kurucusu ve marka hakkı sahibiyim.
Ayıptır söylemesi İngilizcem, Fransızcam ana dilim Türkçem gibi.
Uzun mesafe koşucusuyum.
Yayınlanmış bir kitabım var “Karışık Kuruşuk Şeyler”.
Yazdığım kitabı daha çok satsın diye reklam yapmam, tanıtım yapmam, köşe yazarlarına “kitabımı yazın” demem gerekiyordu. Çok zorlandım. Satış ve Pazarlama, Reklam benim alanım değil.
Kitabımı alıp bir arkadaşıma armağan etmek istediğimde kendi kitabımı satın almam gerekiyordu.
Benim de tepem attı piyasadan toplattım. Şimdi ister satarım, ister armağan ederim.
Yayın evinin elinde kalan 3-5 adet artık bende. Web sitemde de olduğu gibi paylaştım. Dileyen özgürce okur.
İkinci kitabımı yazıyorum. Aslında birkaç kitap aynı anda gidiyor gibi bir süreç.
Üstüne kapansam 5 kitabım birden çıkar farkındayım. Sürekli erteliyor ve kaçış yaşıyorum.
Ben bu sancılı sürecin aşığıyım.
Yeni bir Podcast’im var.
En çok Instagram hesabımı seviyorum. Yazılı, fotolu, videolu günlüğüm.
Konuşma yapmayı, anlatmayı seviyorum.
Bana eposta veya Instagram’dan dm ile ulaşmak en kolay.
Butik, kusursuz zeytinyağı üreticisiyim. Zeytinyağlarım en büyük gurur kaynağım. Zeytinyağlarımı üretimden satışa gösterdiğim çaba, benim parayla olan zedelenmiş ilişkimi hayli tetikleyici, iyileştirici bir çalışma oldu.
Neden mi?
Kurumsaldan ayrılırken yaşadığım utanç, benim parayla olan ilişkimi çok zedeledi. Öylesi büyük bir maddi imkanı reddetmek kendimi suçlamama neden oldu. Arda ve çocuklar hariç, çok yargılayan da oldu. Onların etkisini üzerimden hala tam atamıyorum.
Zorlanıyorum.
Yaptığım işlerin karşılığını, emeğimin haklı ederini ben kendim hor görüyor veya yok sayıyorum. Kendimi sanki cezalandırıyorum veya madem sen o zaman bu imkanı reddetin, şimdi de sana hiçbir şey hak değil gibi düşünürken yakalıyorum kendimi.
Bu konuda yardım alıyorum.
Bu da ayrı bir gönül yorgunluğu ve anlatması utandıran ve ancak anlatıp paylaştıkça da rahatlatan başka bir mesele.
Dürüst ve mertçe kalbimi açtığımda, büyük bir sayfa kapatıp yeni bir sayfaya adım atıyorum gibi geliyor.
Bunu yazmak ve burada paylaşmak rahatlatıcı oldu.
Şimdi, her zaman başkalarına teslim ettiğim hak kadar, hiç de tesadüfi olmayan donanım ve işlerimin hakkını kendime teslim etmeye…
Hadi bakalım Yonca.
Utanç ve suçluluk da bir yere kadar. Bunların da bir son kullanma tarihi var elbet.
E doldu.
🍀 🐝 🌿 🏃♀️ 📝
Ankara Lycée Charles De Gaulle Lisesi ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum.
7 yaşında gazoz kapağı toplamakla başlayan; orta, lise ve üniversite eğitimi sırasında devam eden farklı iş deneyimlerimi saymazsak, üniversite sonrası sırasıyla; TÜSİAD, Sarkuysan, Commercial Union Sigorta, Yaşar Dış Ticaret gibi şirketlerde farklı görevlerde çalıştım.
Kalbime dokundu ♥️ kurumsala inatla sırt çevirdiği için anlaşılamayan her kadın için yazmışsınız