• 16/03/2020

Hadsiz insanlığa sosyal mesafe

Hadsiz insanlığa sosyal mesafe

Hadsiz insanlığa sosyal mesafe 805 1024 Yonca Tokbaş

Hayatı durduran, sosyal mesafe mecburiyeti doğuran, insanın kendisi. İnsanın doğaya olan mesafesi! Her sabah hayata, doğanın bizden büyük olduğunu hatırlayarak başlıyorum. Bildiğim ve inandığım en büyük gerçeğim de şu;

Tek çarenin, hep çarenin kendi doğamızda, doğada olduğunu; doğaya saygının ve sevginin hayatta kalmanın tek temel ihtiyaç ve gerçek olduğu. 

Doğayı hunharca yok eden, yaşatmak için değil de, öldürmek için çalışan insan, şimdi kendini insandan korumak için birbirinize mesafeli olun diyor. Kara mizah gibi.

Tek mesafeli olmamamız gereken gerçek DOĞA! 

Ağaca sarılabilirsin. Çiçeğe sarılabilirsin. Saksılarına bakıp küçük ve yavaş da olsa, hayatı hatırlayabilirsin. 

Tohumsun sen. Ben de tohumum. 

Hepimiz o 1 tohumu ve o tohumun canını yadsıdığımız, varlığını kanıksadığımız ve görmezden geldiğimiz kadar hayata ve kendimize, sağlığa uzağız. Doğaya ne kadar mesafeliysek o kadar hasta ve yastayız. Doğaya temas arttıkça hayat devam ediyor; uzaklaştıkça hayat zorlaşıp risk artıyor.

Başımız göğe nasıl erer?

Daha fazla betona, daha uzun ve yüksek beton binalara ihtiyacımız zaten hiç yoktu ki! Ayağımız yerden kesildikçe, gökdelenlerle göğe yaklaştığımızı düşündükçe başımız göğe ermedi ki!

Kim daha uzağa işiyorsa o birincidir algımızla ne kadar uzağa gidebildik… pek gidemedik gibi. Tükenmek bilmeyen yeni beton inşaatları bırakıp elde avuçta olan nice canım “eski” ve ölüme terk edilmiş taş evleri hayata döndürmeyi düşünmek de bir çare mesela hani.

Gelip gidip yazarım ya; öldürmek için değil yaşatmak için yaşayalım diye.. Bi kere daha yazıyorum kendimi tatmin ediyorum 🙂 

Toprak ve Tohum

Toprağa ve tohuma yaklaşıp 1 arıcığın hayatına değer verdikçe başımız göğe eriyor. Bu, kesin bilgi. Betona değil de, toprağa yatırım yaptıkça göğe eriyor başımız. 

Şu an toprağını eken biçen canım Köylümüz süpermarkete bağımlı değil. Kendi menemenini kendi yapıyor. Mesut ve korkusuzca.

Kim korku içinde?

Sen ben biz.

O küçümsenen hayatların büyüklüğünü fark etme şansımız doğdu.

Köyümde ne çok emekle maydanozları ekip büyüten, pazara çıktığında bir demeti şu kadar dediğinde azar işiten Fatma Teyzem, canım Fatma Teyzem ve Mithat Amcam… Bu hadsiz insanlığa sosyal mesafe onlar koymuyor ya hala, biz işte onların merhametiyle, toprağa bulanmış elleri sayesinde aç kalmıyoruz, bu da kesin bilgi.

Dün koşarken uzun uzun düşündüm…

Eliud Kipchoge, 12 Ekim 2019’da, Avusturya’da özel olarak düzenlenen maratonda 1:59:40’lık rekorunu nasıl kırdı?

Tek başına değil, takım olarak başardı. 

Uçan Kazlar gibi koşarak!

Kazlar gibi, takımcak gereken doğal sosyal mesafeyi koruyarak koşarak! 

Peki sonuç?

Dünyalı insanlar, bu doğal koşulları sağlamasını oyunun kuralına uygun ve doğal bulmayarak, Kipchoge’nin rekorunu geçerli saymadılar.

Gülme tutuyor tam şu anda bunu yazarken. Hayli ilginç bir türüz biz insanlar.

Kendini, doğasını, doğayı, tüm doğuştan gelen doğal özelliklerimizi yok saymak ve kendimizi hasta etmek için ne gerekiyorsa yapıp sonra en başa dönmeye çalışan trajikomik bir türüz.

Arı Sevgisi ve Arılara Sağlık

Arılar diyorum sesimi gümbür gümbür duyan sizlere sonsuz teşekkür ederek.

Hiçbir arı çıktığı kovandan başka kovana girmez biliyor musunuz. Her biri yerini yurdunu çok iyi bilir. Hata yaparsa kovan toplanır ve düşünür. Bu yabancı arkadaş bütünün hayrına mı geldi, zararına mı?Kovana giren her “yabancı” için düşünür arılar bunu. Bütünün zararına olduğunu anladıkları anda, zararlının farkına bile varamayacak olduğu “merhamette” kanat çırparak ısıyı arttırıp zararlının ölümüne neden olur kendini ve bütünü korumaya alır kovan. Cenazeden sorumlu arılar da, ölüyü toprağa defneder. 

Doğa ne kadar kadim ve güçlü. Saygım ve sevgim nasıl kudretli, tarifsiz!

Hayat Okulu

Ben, hayatı doğadan ona bakarak, dokunarak, deneyimleyerek, araştırıp okuyarak öğreniyorum

Balkonlarınıza, pencere önlerinize minicik saksılarda menekşelerle dikin hani eskiler gibi. İnsan bir minicik saksıdan öyle çok şey öğreniyor ki! Bir avokado çekirdeği yeşertin. Hayat okulunun en muhteşemi!

Kendinize bir bahçe yaratın. Kendi bahçenizi yeşertin. Kendi menemeninizi kendiniz yapacak olduğunuz, azla yetinip çok çalışabilecek olduğunuz bir hayatı hayal edin. 

Büyümeyi düşünmek demek, küçülmeyi bilmek demek. 

Hayata, doğaya dokunun dokunabildikçe. Sevdiklerimizle küçük hayat, yavaş hayat.. Az öz yemek, çok hareket etmek, emek vermek hayata.. Hırstan uzak sevgiye yakın.. Öfke ve nefretten uzak merhamete yakın yaşayabilmek, olabilmek… 

Okul dediğin de bir bina içine saklanmış devlet sırrı mucizevi bir cevher değil. 

Okul bir hapishane değil. 

Hayat okulu çok güzel ve gerçek. Üstelik daha az masraflı ve daha güvenli ve uygulamalı. Çocuklarınızın bina içinde hapis, bina dışında özgür olduğunu hatırlayın. Ben, en yakınlarımı, evlatlarımı ikna edemedim bu konuda. Sosyal mesafe denen şeyi en çok komaya çalıştığım şeydi, ama soysal çevre en önce benim çocuklarımı bile ikna etti, korkuttu, etkiledi.

Çok parayla daha iyi yaşanacak diye bir gerçek olsa, şu anda toprağa en yakın nice Canım Köylü Teyzem ve Amcam, Yeni Köylü Genç Arkadaşlarım köyünü-toprağını-tohumu bırakmış olsa; hepimiz kağıt paracıklarımızla beraber birbirimizi yiyor olurduk.

Hayat çok zengin. Çok güçlü. Çok güzel.

Hayata dönün.

Korkmayın. Güvenin.

Benim adı Covid19 olan bu virüsün niyetinden anladığım bu Arkadaşlar.

Hayata sarılın diyor!

Umut orada.

Yonca

“tohum”

1 comment

Leave a Reply