Öğrenilmiş, öğretilmiş endişe no:1
Uyku zaman kaybı.
Uyku suçluluk hissi.
Uyku depresyon belirtisi.
Uyku kayıp zaman.
Uyku hata.
Uyku sorun.
Uyku kurbanlık hissi.
Uyku çaresizlik.
Uyku yapacak işin yok demek.
Uyku yanlış.
Uyku hata.
Uyanış ve gerçek
Herkese ne anlatıyorum ben? Ne anlattım konuşmalarımda, yazılarımda?
Bazen kendi söylediklerimi duymadığımı fark ediyorum. Hani uyurgezer gibi konuşmak sanırım yaptığım. Konuşuyorum, söylediğimi duymuyorum. Uyurken gezdiğinin farkında olmayanlar gibi.
İçgüdüyü dinlemek gerek diyorum. Beden bir şey istiyor ve yapıyorsa bu işte bi iş vardır, ona güvenmek gerekir diyorum.
Çocuklarını büyütmeye çalışan, endişe içinde yanan annelere diyorum ki;
Güvenin bebeğinize, kendinize. Endişe ve korku ile bakmayın onlara. Benim için birisi sürekli endişe edip korksa ben perişan olurum. Benim için sürekli duyulan endişe ve korku bana iyi gelmez. Bebeğe de iyi gelmez, hisseder, hissediyor diyorum.
Sonra diyorum ki mesela; kendini dinle. Bedeninde ne varsa hepsi senin için şifa. Her türlü derdine deva olacak her şey bu bedende, sende var diyorum.
Tükürük mesela dedim, tükürük bütün yaralarına dezenfektan ve yara iyileştirici diye anlattım. Gösterdim.
Yaptım da… tükürdüm yarama, temizledim, sardım, iyileştirdim.
Bütün hayvanlar kendilerini yalayarak iyileşiyor dedim.
Sonra kan dedim. Kan.
Kanımız canımız.
Kanın olmasa, akmasa, gitmese felç ve ölüm.. Tıkanıklık. Hayat o dedim.
Ve Uyku.. Ah Uyku!
Bütün kitaplar, bilim, ilim, doğa ne yazıyor?
Uyku “recovery”, yani tazelenme, iyileşme, toparlanma demek.
Ben de biliyorum bunu.
Bebekler nasıl büyüyor… uyuyarak. Uyuya uyuya büyüyüp kendilerini koruyorlar hatta.
Uyusun da büyüsün diyor, ninni!
Likya’da nasıldı?
10 saat dağları aşmışsın, sırtında yükün, gıdım kadar gıdayla.. Çadıra varıp da yattın mı, sabah resmen iyileşmiş, gücünü toplamış uyanıyorsun. İnanasın gelmiyor ama gerçek.
Uyumuşsun uyanmışsın ki, her şeye sil baştan hazırsın.
Ha bir de yıkanmak.
Hareket, tükürük, kan, su, temizlenmek, az öz yemek ve UYKU!
Ve bunca zamandır, her uyuduğumda suçluyum sanki!
Yanlış bir şey yapıyorum sanki.
Depresyondur kesin.. Veya zaman kaybı. Tembelim hatta ben… döv kendini döv döv.
Yetmez… çocuklar uyur, bende bir endişe, bir kaygı, bir korku!
Koca gün geçti.. Kapandılar odalarına ve uyuyorlar… acaba mutsuzlar mı? Acaba ters giden bir şeyler mi var.. Ben kesin mutsuz ettim onları, yaraladım-yaraladık iniş çıkışlarım-ızla.. Aile içi gayet doğal olarak yaşanan iniş çıkış kavgalarla… çünkü sanki dünya tartışmaz.. İnsanlar lokum gibi anlaşır birbiriyle.. Yahu bakıyorum, kedilere… onca zen hayvan… yine de hırlıyor en sevdiğine, bebeğine, yavrusuna, sevgilisine… yoldan geçene..
Ben?
Ben hırlarsam hata, yanlış, hastalık… geri dönülmez hatalar, yaralar filan sanki.
Ah bu öğrendiklerimiz, öğretildiklerimiz… bu projelendirilmiş ömürlerimiz…
Proje! Oldurmak.. Yapmak.. Yaptırmak… Olunması olunası gerekenler ve gereklilikler sistemi..
Ah.. ah.
Ne yapalım yani ben doğanın ciğerini, tohumun kalbini görüyor ve öyle yaşarsam yaşayabiliyorsam?
Ve öğretilen bu şeylerin tenime, kanıma, tükürüğüme nüfuz ettiğini fark etmediğimde ölmeye başlarken, farkına varınca kalbim atmaya -hani E.T gibi- hayata dönmeye başlıyorsam?
Oh be!
Bu sabah öyle oldu.
Çocuklar uyurken fark ettim.. İyileşip büyüyorlar.
Kendilerine huzurla uyumalarını diledim sessizce oturduğum yerden.
Müziğin sesini kıstım.
Bir ben duyuyorum müziği şu anda.
Çünkü bana çalıyorum müziği aslında. Kendim için bu müzik. Oysa kimi zaman, o müziği uyunmasın da uyanılsın mesajlı açtığım doğru. Sözüm ona “güzel gürültü” “mutlu gürültü” yapıyorum ki, uyansınlar.
Ayol uyanmak istediklerinde nasıl olsa uyanacaklar.
Böyle açılan müziğin içine edeyim derdim ben olsam!
Ya sen kendine baksana be Yonca!
Ve şu anda tatildeler.
Ben istiyorum çünkü onları yanımda. Bencilce.. Endişe ile.. Zaman akıp gidiyor ya ondan!
Oysa uyansalar ne yapacağım?
Duracağım…
Aslında canım evden çıkmak da istemiyor, bir yere gitmek de.. Ben de evde öyle durmak istiyorum.
Özlediğim, ihtiyaç duyduğum şey bu şu anda. Evimin sınırları içinde durmak. Oturmak. Müzik dinlemek. Yemek. Bahçemle oturmak. Ekesim var olanı ekmek. Ateş yakmak. Dizi izlemek. Kitap okumak. Yazmak. Düşünmek. Biriktirmek bi dolu kelime. Gelince içimden yazmak. Uyumak. Oturmak. Huzurla, suçsuzca kendime bunları yapma alanı özgürlüğü vermek istiyorum.
E kızım sen kendine baksan ya.. Dursan, yazsan, bahçenle uğraşsan..
Hatta uyu be güzelim senin de canın istediği anda.
Tembellik değil de, şifa bu.
Çünkü hasretsin özgürce bunları yapmaya, kendi canını duymaya dinlemeye; suçlamadan kızmadan korkmadan.
KORKMADAN!
Endişelenmeden…
Etiketlemeden kendini.
Savaştan çıkmışsın. Öldüm, enkazdaydım dediğin yıllardan çıkmışsın. Çocuklar da çıktı, çıkıyor belki… Kendi hissettiğin endişeyi, suçluluğu, korku ve kaygıyı, uyku yanlıştır huzursuzluğunu, özgürsüzlüğünü onlara da geçirmesene be anam!
Ha bunca zaman geçtiyse de içlerine, illa açılır o iç sen açılıp rahatladıkça.
BEN Bİ RAHATLASAM YA!
ANA!… klavyede ne zaman bastım da o tuşa bu üstteki satır kendiliğinden büyük harf oldu bilmem. Bıraktım öyle. Saatine denk geldi 🙂 Cümlesine de bak hele.. Gerçekten yazı sihirli ve ben şu anda gülümsüyorum ekrana.
Uyku iyi bi şey yani.
O kadar.
OH BE!
Yonca
“Uyur gezer”
Ankara Lycée Charles De Gaulle Lisesi ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum.
7 yaşında gazoz kapağı toplamakla başlayan; orta, lise ve üniversite eğitimi sırasında devam eden farklı iş deneyimlerimi saymazsak, üniversite sonrası sırasıyla; TÜSİAD, Sarkuysan, Commercial Union Sigorta, Yaşar Dış Ticaret gibi şirketlerde farklı görevlerde çalıştım.
Leave a Reply