Sosyal medyada bitmek bilmeyen bir hareket, bir ses, bir canlı yayın furyası var. Bense… Ben sustum. Kendimi, “Karantinada uzaktan annelik” gibi bir acayip durum içinde buldum. Aklım da kalbim de çok karışık. İçimden geçenleri yazsam bir türlü, yazmasam bir türlü.
Durdum.
Dünya “Bi dur!” diyor. “5G iyi değil ve olmayacak onu da durdur” diyor. Duyuyorum, kendi küçük hayatımda elimden gelen ne varsa onu kendi yapabildiğimce yapıyorum. Duruyorum.
Yonca “uzak dur şu telefondan” diyorum; bir yandan da en sevdiklerime, en kıymetlilerime tek ulaşma şansım ve çarem olarak telefonu bırakamıyorum. Kızımı öpücem diye ekranı öperken yakaladım kendimi. (sürekli siliyorum merak edilmesin!)
O kadar karışık ki kafam… O kadar düzensiz çarpıyor ki kalbim!
Destinacığım İstanbul’da. Çok şükür sağlığı iyi ve her şey yolunda. Kuzenim Damla’nın evinde adına izolasyon mı dersin, karantinada mı… işte onda. Evde bi başına. Öyle bi film vardı hani 🙂
Bütün bunlarda hiç bir sorun yok.
Hem de hiç. Düşünsene Yonca, aslında şu anda Amerika’da 10 saat saat farkı olan bir başka kıta ve Dünya’da, yapayalnız ve ulaşılmaz olan bi yerde karantinada olacaktı az daha. Son dakikada kapağı memlekete hem de cennet gibi bir mahalleye; komşuculuk, candan akrabalık olan bir mahalleye atabilen şanslılardan oldu Destina. Buna şükredilmez de neye edilir! Ne çok tanıdığım ayrı kaldı.
Ne güzel oyalıyor kendini canım kızım. Dans ediyor. Dans videoları çekiyor. Bize onları yolluyor, güldürüyor. Spor yapıyor. Okuyor. Yazıyor, resim yapıyor karantinada. Sağlıklı oldun mu, karantina koymuyor. Arkadaşlarıyla, bizle elimizde olan türlü uygulamalarla buluşup görüntülü sohbet ediyor.
Ben de izliyorum olan biteni bir anne olarak. Düşünceler içinde yüzüyorum.
Aşık çocuklar da ayrı kaldı mesela. Bunları da düşünmeden edemiyorum. Sarılıp öpüşemiyorlar. Ne çok genç şu anda acaba bu durumu nasıl bir fırtına olarak yaşıyor içinde? Bu nasıl iş arkadaş?
Oğlum, Aslan Cem evde. Hiçbir arkadaşı ile buluşamıyor. Ekrandalar hepsi. Uzaktan eğitimdeler. Gençlerin bu durumu bizden çok daha iyi idare ettiği bir gerçek. Onlar daha ekranmatikti nihayetinde.
Destina’ya bakıyorum ekranda. Nasıl olsa kuş yuvadan uçtu. Zaten ayrıydık. Da işte bu koşullarda ayrı olmak bi başka oldu. Ben üniversiteye gitmek için evden çıktım, bir daha dönmedim. Öyledir çünkü. Evlatlar yuvadan uçar zamanı gelince, ve bu iyi ki böyledir. Kendi başlarının çarelerine bakan, kendi kendilerine yeten büyükler olsun çocuklarımız değil mi? Ona göre yetiştirdik mi diye bakıyorum çocuklarıma…
Şükrediyorum.
Öyle.
Bi menemen bi çorba
Evde sürekli tekrarladığım cümle; kendi yemeğini, temizliğini yapabiliyor musun? Bir menemen mesela.. Yapabilmelisin. Kendi bahçeni yeşertebiliyor musun? Bir meyve ağacın var mı? Çöpünü azaltmayı, çöp çıkartmamayı başarabiliyor musun?
Çorba? 1 tas çorba yapabilir misin sevdiceğine iyi günde zor günde?
Acil durumda azla, hiçle, küçükle yaşayabilir misin?
Hep söylediğim için gıcık bulunduğum cümlelerin içine düştük işte. Ve aslında bi yanım cayır cayır yanıyor, bir yanım şükrediyor. Şimdi pek bi anlamlı oldu cümleler. Sesim duyulur oldu.
Koca mı istiyorsun?
Ben küçükken “sıkılıyorum” dediğimde Canım Anneannem, “hayrola koca mı istiyorsun, sıkılıyorum diyene koca verirler, kalk oyala kendini” derdi. (Yazının burasına kadar somurtuyordum, gülümsedim şimdi.) E sıkılmamak biraz zor. Sanırım en çok da ben sıkılıyorum bu koşullarda çocuğumdan ayrı kalma işine, yoksa kocam da var Anneanneeeee! Bu durumda zamanında büyüklerin bak seni kocaya veririm korkutmasında da kesin bi hayır vardı demeden geçemiyorum he he…
Dayısı puzzle yollamış Destina’ya. Onu yapmaya başlamış dün. Ne iyi fikir. Hiç aklıma gelmemişti.
Aslan Cem yanımda diye mutluyum. Bizim ailenin kadınları oğullarına pek hassastır. Sinir olurum. Oğluuum oğluşuuuum diye esprimiz vardır aramızda. Ben o gruptan değilim. Kayırmam biri erkek biri kız filan diye. Biz evde Aslan Cem, ben, Arda, Noemi ve Ginger Bey… Aslan Cem uzaktan eğitimde şu anda ben masamda oturmuş yazarken size. Masamı salonun diğer ucuna taşıdım. Sırtımı bahçeye verdim. Kütüphanemi görüyorum.
Arda işe gidip geliyor. Gıda sektörü. Durması mümkün mü?
Asla!
Kardeşim… Kardeşim Fuat’da işe gidiyor. Her günü bir depoda lojistik, yükleme. Gitmemesi mümkün mü?
Asla!
Öğretmenlerin çabasına bakıyorum. İnanılmaz! Bu işten onlar da deli çıkmazsa iyi.
Arkadaşım Ayşen de uzaktan eğitim veren üniversite hocalarından. Gece gündüz çalışıyor.
Doktorlar ah canım doktorlar. Onlara ne denilebilir bilmiyorum.
Kızımla bir “botim”, bir “zoom” buluşmaları yapıyoruz gün içinde. Yüzüne bu şartlar altında ekrandan bakıyorum, içimde kovalamak için çok uğraştığım bir korku. Defediyorum korkuyu, şükrediyorum. Bütün bu duyguların hepsi hep aynı anda oluyor.
Moralim şahane değil ne yalan söyleyeyim. Öyle deli gibi spor yapamaz oldum. Elim kolum bağlandı sanki. Dubai’de sokaklar dezenfekte ediliyor, bu kimyasallarla aram yok ve içim almıyor, bütün bunlar beni eve daha da bağlıyor. Bak hiç anlamadı Dünya diyorum, sinirleniyorum sürekli kimyasal basıldıkça sağa sola öfke doluyorum.
Çok sevdiğim bir arkadaşım Coronavirüs pozitif. 2 haftadır inanılmaz bir savaş veriyor. Müthiş güçlüdür… Onunla beraber gecelerim gündüz, gündüzlerim gecelerime karışıyor. Sürekli doktorlara dua ediyoruz, iyi ki varlar! İyiye gidiyor… şükretmelere doyamıyorum. Çok şükür çok şükür çok şükür!
Dünya’ya bakıyorum, bir günde kaybedilen can sayısı yüzleri binleri buluyor ve aklım iyice karışıyor. Yas var ama yok. Normalde savaşlarda kaybedilen canlarımız için ilan edilen yas, coronoavirüs nedeniyle kaybedilen canlara ilan edilemiyor.
Yas mı istiyorsun Yonca diyorum kendime?
Hayır… sadece üzgünüm. Çaresizlik üzücü ve tek elden gelen beklemek, biliyorum. Hop yine başladığım yere dönüyorum. Neresiyse orası?
Kızımla sohbet ediyoruz, eskileri konuşuyoruz. Fotoğraflar paylaşıyoruz. Gülüşüyoruz. Uzakları yakın kılan internet ağlarına şükredip bir an önce kavuşmayı bekliyoruz. Oğlum iki ders arası geliyor, bi şeyler atıştırıyoruz. İki kelam ediyoruz. Yanımda oğlum, ekranda kızım.
Annemle sohbet ediyorum her gün. Müthiş kadın. Her duruma uyumlu ve mutlu. Her zaman bardağının yarısından fazlası dolu. Ne büyük bir rahatlık insanın annesinin sesinin şakıması. Kendimi bu konuda başarısız buldum bu ara, üzerinde çalışacağım ödev olsun bana.
Ama nereden bilebilirdim ki bu yaşadığım şey bende nasıl bir ruhsal etki yapacak? Yaşayarak öğreniyoruz işte. Çok da la lala lalaaa olamadı bu Yonca.
Çok sert bir kış gelmiş de kardan sokaklar kapanmış gibi düşünüyorum bazen. Eskiden elektrikler kesilirdi. Gölge oyunları yapardık duvarda, mum ışığında. Erken yatar uyurduk. Masallar anlatırdı büyükler. Kitap okunurdu.
Kadim Meslekler
Kadim meslekler var her daim geçerli. Tarım, çiftçilik. Hekimlik, şifacılık. Doğa bilimi. Felsefe.Tarih, öğretmenlik ve yazarlık….
Bunları söylüyorum Aslan Cem’e. Dünya dönüyor dönüyor dönüyor, en başa geliyor. Bazı şeyler asla değişmiyor.
Sonra ultramaratonlarda koştuğum dağları özlüyorum. Dağı yukarı koşmak hep zordur. Genelde herkes o çıkışlarda perişan olur, ürker, zorlanır. Yürürsün. Ben çok severim çıkışları. Oysa her çıkışın bir inişi vardır. İniş daha zordur, küçümsemek olmaz. Çok yorar, çok hırpalar.
İnsanlar çıkmaya çok hazırlanır da, inmeyi atlar.
Bir zamanlar bunu yazmıştım. İnmeyi bilmek esas mesele. Tıpkı zirveleri gören insanın, o zirveden inmeyi bir türlü istemeyen hırsı, egosu ile baş etmesinin zor olması gibi.
Zirveden inmek, küçülmek, kapanmak, azalmak hep pek zorluyor insanlığı sanki. Küçülmeyi, bırakmayı, inmeyi bildin mi, rahatsın aslında. Korkacak bi şey yok aşağılarda. Deniz seviyesi 😉 Mis!
Kızımı özlüyorum. Kalbimin yarısı İstanbul’da… Bi çocuk yanımda bi çocuk uzakta hiç bu şartlar altında böyle bir şekilde ayrı gayrı kalacağımız gelmezdi aklıma.Aile dediğin takım işi. İlla birlikte mıç mıç değil de, işte böyle bölünerek sağlıklı kalmak da önemli. Tesellim çok. Sabrım da.
Yazı mı yazıyorum, sayıklıyor muyum bilemedim… Olsun. Not alıyorum duygularımı buralara.
Arkadaşım artık iyileşsin. Tüm sevdiklerim ve bütün Dünya bağışıklık kazansın, küçülmekten azaltmaktan korkmayalım, güvenelim hayata. Kızıma kavuşayım…
Bahçemi ekip biçeyim.
Kendi menemenimi kendi bahçemde ben üretirim.
Çocuklarıma bu kadim konuda biraz daha bir şeyler öğretmek isterim.
Öğreteceğim.
Bugünlük başka sözüm yok Canım Hayat.
Yavaş ve sessiz, emin ve sakin…
Giderek artan kuş seslerini dinleyerek beklemedeyim.
Yonca
“kuluçka”
Ankara Lycée Charles De Gaulle Lisesi ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum.
7 yaşında gazoz kapağı toplamakla başlayan; orta, lise ve üniversite eğitimi sırasında devam eden farklı iş deneyimlerimi saymazsak, üniversite sonrası sırasıyla; TÜSİAD, Sarkuysan, Commercial Union Sigorta, Yaşar Dış Ticaret gibi şirketlerde farklı görevlerde çalıştım.
Leave a Reply