Dışarıda güneş, kış güneşi.
Odun kömürü kokusuyla karışıktır ya hani bazen kış kokusu, öyle.
Öyle bir kış günüydü işte. 1-2 ay önce.
İnsanın terlemediği, ağzından azcık buhar çıktığı, ellerinin soğuk olduğu ama hiç ama hiç üşümediği…
Zeytin ağaçları içindeydik.
Tüm sohbetlerin zeytin içinde döndüğü; tek odağımızın kokumuzun tadımızın damağımızın zeytin, doğa, ağaç, hayat olduğu bir zamandı Milas’da…
Masal gibiydi desem, yeri.
Memleketimde, hele de Ege’deysem, bana her an masal ya hani!
İlhan Koçulu’yu size yeterince anlatmayı başarabilmem çok zor.
Bazı insanları yazmak, anlatmak eksik kalıyor. O insanı ancak yakından tanıdığında, bütün hikaye tamamlanıyor. (Lütfen TedxReset konuşmasını izleyin diye bir kere daha yazayım.)
Yeri gelmişken;
Bu ülkede toprağa, doğaya, doğala, köklerine, atalık yadigar her güzel şeye özenle, ihtimamla bağlı, kalıcı emek veren çok özel, çok korunası insanlar var.
Sayıları hiç de az değil üstelik bu insanların. Şansım onları tanımak, onları görmeyi seçmiş olmak.
Çalışmakla, emek vermekle meşgul oldukları için Anadolu’nun türlü çeşit köşesinde, seslerini belki o kadar sık ve çok görmüyoruz.
Medya anlayışını biraz değiştirmeli, dönüştürmeli ki, onlardan daha fazla haberimiz olsun.
Bu sene, bu ülke, basın özellikle, bize daha çok umut olan haberler versin anlatsın paylaşsın. Çünkü tercihi onları görmek duymak bilmek anlatmak isteyenler için, umut gani gani var!
Ün değil anlattırmak istediğim, bahsettiğim hak.
Neyse bu temennimden sonra, esas yazacağım şeyi yazmak istiyorum yılın ilk gününde, ilk Pazartesi’sinde.
1 Ocak, Pazartesi. (yılın ilk ayın adının OCAK olması da çok manidar ve anlamlı geliyor bana. 1 Ocak, Pazartesi’ye geldi ya, daha da anlamlı oldu bu sene bence)
İlhan Koçulu, Milas Zeytin Hasadı Şenliği sırasında, konuşmasında bir şey söyledi;
Annesi ona, “Zeytinyağı dermandır oğlum” demiş.
Derman hastalıkları kökten tedavi eden, geçiren, iyi edendir anlamında…
Bu yılın, bize, hepimize, zeytin gibi derman olmaya geldiği bir yıl olsun demek istiyorum…
Yonca
“zeytin gibi”
Her yeni doğan için 3 Ağaç
İkinci bir şey daha öğrendim yine İlhan Koçulu’dan…
Paylaşmaya öylesine değer, kulaktan kulağa yaymaya, eyleme geçirmeye öylesine ömre bedel bir şey…
Vasiyet miras armağan olsun birbirimize… yayın, söyleyin, yapın, paylaşın, armağan edin diye…
Eskiler, bir evde yeni doğan olduğunda 3 ağaç dikerlermiş;
Birinci ağaç nefeslik olsun niyetiyle. Yani bir insanın nefesinden çıkanı ağaç temizlesin, yenilesin niyetiyle…
İkinci ağacı çadırlık, yani hem kendine hem çevresine sığınak-yuva-barınak olsun niyetiyle…
Üçüncüyü de, yemişlik; yani kurt kuş yesin niyetiyle.
Hani denir ya “kurda kuşa aşa”…
İnanın yazarken tüylerim diken diken öylesine bir hayat veriyor bana bunları yazmak size.
Bundan böyle, her yeni doğan adına, 3 ağaç dikelim, atalık olsun her biri, kökler salsınlar güçlü, umutlu, hayat dolu memlekete diye yazıyorum hepimize.
Bilenler bilir, bilmeyenler öğrensin diye.
Eskiden kanun kitap olmadan yaparmış insanlar bu güzellikleri…
Özel olan kudret de bu işte! Dayatılmadan içten geldiği için yapılan yapıcı kalıcı eylem.
Öz-irade…
Her hayata gelenin dikili 3 ağacı olsun bundan böyle…
Nefeslik, çadırlık, yemişlik nice bereketli sağlıklı şanslı umutlu hayat getirsin 2018 bize.
Yonca
“ağaç”
4YapraklıYonca Radyosu’nda bu yazı için çalan şarkı…
Fotoğrafım için Feyza Ramazanoğlu’na teşekkür ederim.
Ankara Lycée Charles De Gaulle Lisesi ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum.
7 yaşında gazoz kapağı toplamakla başlayan; orta, lise ve üniversite eğitimi sırasında devam eden farklı iş deneyimlerimi saymazsak, üniversite sonrası sırasıyla; TÜSİAD, Sarkuysan, Commercial Union Sigorta, Yaşar Dış Ticaret gibi şirketlerde farklı görevlerde çalıştım.
Leave a Reply