Şu resimde gördüğünüz kurabiye, annemin yaptığı gayet basit, klasik; malzemelerinde pek tabi un, şeker, kabartma tozu, yumurta, yoğurt, zeytin yağı olan ve görüldüğü üzere üstüne de 1 adet ceviz kondurulan bir kurabiye.
Annem sürekli yapıyor.
Ben yapma diyorum o yine yapıyor.
Annem de, tıpkı her anne gibi, kendi bildiğinden asla şaşmayan bir anne.
Asabım bozuluyor annem bu kurabiyeyi yaptıkça.
Üstelik koca tepsi yapıyor. Koca tepsi diyorum yahu! İnsaf.
Ve o kurabiyeLER, o mutfakta, o köşedeki dev cam kavanozun içinde duruyo ya…
Allaaaaaaah Çin işkencesi bana!
Çünkü yersem, bi oturuşta hepisini yemek istiyorum. Bitsin ve kurtulayım.
Yapmasa sıkıntı yok anlıyor musunuz?
Ama yapıyor işte.
Aslan Cem küçüktü “Bak annanen yine kurabiye yapmış” dedim hani böyle sözümona mutlu ama işte sinir içinde, o da bi sevindi evladım, e çünkü benden başka herkes löp löp mutlu mutlu yiyo evde… çocuk kendi diliyle “Anane bik bik oley” dedi, o günden beri adı “Anane Bik Bik” kaldı.
“Onu yemem, bunu yemem, çok feci aşırı derecede sağlıklı beslenirim” manyaklığı altında bir ömür geçirerek aslında kafayı yediğimi bilen Dr. Nurhayat Gül, yıllardır bi şeyler anlatmaya çalışıyor bana. Ben bi anlıyorum, bi anlamıyorum.
“Yoncacım, anne kurabiyesi dışarıda yediğin her şeyden çok daha az can yakandır, candır can, ye allah aşkına ağız tadıyla ye!” dedi durdu.
Ahanda şimdi artık ben de yiyorum işte!
Etrafım sürekli “aaaaaay ekmeğin kepeklisi yok muuuuuaaa? Şekerim mercimek değil, kinoa olmazsa hayatta yemeeeem” tadında geçen insanlarla dolu. Ben dahil!
Yeminle kendimden çok sıkıldım.
Bokunu çıkardık nokta net.
Et, peynir filan yemiyorum. Bak onda anlaşalım çünkü büyük bir sıkıntım var.
Bugüne kadar hep eskik anlattım nedenini çünkü bizde iş bel altı bölgelere gelince “şşşşt anlatma!” olur. Et, peynir gibi şeyler, (hatta şarap ve bira) bende feci bir yüzde kızarıklık, kaşıntı, kabızlık yaptığı yetmiyormuş gibi; bi de çok afedersiniz alt takımlarımda alerjik bi şeyler yapıyor.
O şeylerin et, süt gillere ve mayalı şeylere olduğunu keşfettiğimiz günden beri, et, peynir, mayalı şeyleri çıkarttım hayatımdan. Hatta filtre kahve de aynen.
Herkes sanıyor ki kokoşluktan yemiyorum. Alakası yok.
Döneyim Bik Bikciğimize.
Annemin kurabiyesinden de yıllarca korktum, annemin kurabiyesini düşman edindim düşünebiliyor musunuz!
Oysa yesem, gerçekten o kadar severek yaptığı o kurabiyeden 1 tanecik yesem, zaten karnım ayrı, gönlüm ayrı, nefsim ayrı doyacak…
(Ba ba ba ba, burada sanırsın “Eat Pray Love” filmindeyiz. Ama o filmdeki şey de gerçekmiş bence. Yani Ye, Sev Dua et…)
Sevgiyi vermek için hazırken annem, benim almamak için direnmem neden?
Hmmmm… ben cevabını biliyorum.
Bu kurabiyeye ne zaman baksam 30 yıldır büyümelerini beklediğim ve asla büyümeyen memelerime benzetiyorum bence ondan.
Her baktığımda asabım bozuluyor gülme tutuyor.
Ahanda memem!
Çaya da bandırayım.. ooooh hart hurt diye yiyeyim bi de…
Olacak iş mi dostum?
Neyse…
Memem diye bakmadan Annane Bik Bik diye bakarsam çaya bandırınca harbi nefis oluyor.
Ay neyse ne işte.
Yedim nitekim gayet afiyetle.
Yonca
“yarasın”
Ankara Lycée Charles De Gaulle Lisesi ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum.
7 yaşında gazoz kapağı toplamakla başlayan; orta, lise ve üniversite eğitimi sırasında devam eden farklı iş deneyimlerimi saymazsak, üniversite sonrası sırasıyla; TÜSİAD, Sarkuysan, Commercial Union Sigorta, Yaşar Dış Ticaret gibi şirketlerde farklı görevlerde çalıştım.
Hahahah harikaa yaaa