Benim biricik idolüm, Hocaların Hocası Emeritus Prof. Dr. Oya Başak..
İnsan olma, “bütün bir insan yetiştirme” ve direnişte asalet sanatının pili bitmez emektarı..
Öğrencilerine edebiyatı çok keyifli bir sofranın en özel tatlısı olarak sunan gurme..
Masalları, hikayeleri, şiirleri, romanları, tiyatro eserlerini tüm cilveleriyle yolumuza pusula gibi iliştiren,
Boğaziçi Üniversitesinin temelini atan afacan bilge..
Oya Başak kahkahasını kulaklarımıza dövmeleyerek aramızdan ayrıldı.

Dimdik ve Gülümseyerek Direnmek
Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı okurken onun öğrencisi olmak, büyük şansımız oldu.
Oya Başak başlı başına tek kişilik ve bol kadrolu bir hayat okuluydu.
“Öğretmenim” diyeceğim yetmiyor, “Hocam” diyorum kaybettiğim gerçeği üzüyor.
İlkeleriyle, duruş ve çıkışlarıyla, o cömert ve cesur kahkahasıyla tanışıp da iz bırakmadığı kişi yoktur.
Bir konuyu her yönüyle inceleyip sorgulatma yetisini armağan etti bize.
Hayatın içinden anektodlarla süsleyip harmanlayarak mutlaka konuya bağladığı dersler; daldan dala atlayıp zıplayarak sınıfı bir tiyatro sahnesi gibi kullanarak karşımızda devleşen oyunculuğu ile okuduklarımızı unutulmaz kılışı gözümün ucundan gitmiyor.
İnsanın kanına giren o hayat aşkı ve coşkusuyla bize eşsiz bir miras bıraktı…
Bir konuşma yaparken, yazarken aklımın bir ucunda hep Oya Başak.
Anlatmaya çalıştığım duyguyla örtüşen enerjiyi nasıl yansıtabilirim, aklımda Oya Başak.
Koca bir salonun hem nabzını tutup hem de elimdeki bilgiyi paylaşmak konusunda neyi geliştirebilirim, fikrimde Oya Başak.
Düşündürüp kahkaha attıracak hikayeyi nasıl bulur bağlarım, yaratıcılığı zorlamada yine Oya Başak.
Tanıştığım günden bugüne, işimde gücümde hayatı yaşayış şeklimde ilham kaynağı deyince, yine Oya Başak.
İyi ki bunları ve bazı başka hınzırlıklarımı kendisine dolu dolu söyledim!

Bir Mezunlar Günü Buluşmamız
En büyük emelinin “Bütün bir insan” yetiştirmek olduğunu söylediği her seferinde kendime not aldım.
Ben, değerlerimin neresindeyim, pusulam şaştı mı şaşmadı mı diye kendimi kontrol edesim geliyorsa, yine bir Oya Başak damgası var üstünde.
Biricik Hocam Oya Başak, neyi neden yapmak istediğini kestiremeyen; beklentiler, çevre baskısı ve türlü lakırdı içinde iç sesini duyamayan bir insana yolunu bulmada doğru soruları sorarak, kendi seçimlerini yapabilmesi için destek olmanın en büyük emeli olduğunu söyler dururdu. Bugün Yonca ve bir koç olarak hayat amaçlarımdan biri de budur, diyorsam yine ilham Oya Başak.
(Kitabını okuyunuz: “Oya Başak: Kahkahanın Derinliği”, Yazar İzzeddin Çalışlar, Remzi Kitabevi)

Oya Başak: Kahkahanın Derinliği
Yaratıcı ve eğlendirici dili,
Kendini özgün ve filtresiz ortaya koyabilme doğallığı,
Bu satırları yazarken kulağımda çınlayan kahkahalarıyla her ders farklı Dünyalara yolculuk yaptıran rehberliğini yaşamak, üniversite hayatımın en renkli eğlencesiydi.
Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölüm Başkanlığı’nı 22 yıl yürüten, Boğaziçi Üniversitesi’ne uzun yıllar boyunca büyük katkılar sunmuş, Emeritus unvanını hakkıyla almış Prof. Dr. Oya Başak okulumuza yapılan saldırılar boyunca hastalığına rağmen gitti dimdik direndi, susmadı, durmadı.
Bir HOCA olarak gururlu, onurlu, kendi değerinin farkında; egosuz ve kucaklayıcı DA olurken, başkaldırı öyle değil böyle oluru da gösterdi.
Hocam hakkında hiçbir detayı atlamadan yazmak, kayda almak istiyorum.
Hayran olduğum bir özelliği de zayıflıklarını, hatalarını güçlü bir mizahla kalpten paylaşabilmesiydi.
Bilgiyi anlaşılması kolay aktarabilmek konusunda doğal bir yetenekti.
Bir gün derste yine konunun nasıl oraya geldiğini çözemediğimiz bir anda, Külkedisi Sindrella’ yı anlatmaya başladı. Bunun aslen bir Çin Masalı olduğunu, üvey kardeşlerin ayaklarının ayakkabıya büyük gelmesinin çirkinliği, kötülüğü anlattığını; Sindrella’nın “küçük” ayaklarının aklı, iyiliği ve güzeli temsil eden bir sembolizm olduğunu benim 41 numara ayaklarıma baka baka anlattı. Asabımın bozulduğunu fark edip “Yonca’cım sen ve koca ayakların bir istisna. Bu büyük ayaklarını kafana takma. Seni böyle sevecek adam Çin’den çıkmasa burdan çıkar!” demişti ve tabi kahkahayı basmıştık sınıfta.
Nitekim dediği gibi o adam Çin’den değil, bizim Mühendislik binasından çıktı karşıma…
Okuldan mezun olalı 15 yıl olmuş. Ben, o zamanlar Hürriyet Gazetesi’nin eki Kelebek’de köşe yazıları yazıyorum. Arada da Hocam’la eposta aracılığı ile haberleşiyorum.
Yine bir yaz vakti, Yalıkavak’dayım. Okuduğu bir yazım üzerine, çok duygulanmış ve merakı kabarmış.
Asistanı Zülfa Hanım’dan haber geldi.
Ben Dubai’ye dönmeden gelip beni ziyaret etmek, yazılarımdan okuduğu çocuklarımı, hayatımı görmek istiyormuş.
Ben Hocama geleyim, alayım desem de kabul etmedi.
Ve çıkıp geldi.
Yine kahkahalar eşliğinde anlatıverdiği onca hikaye arasında çocuklarımla sohbet etti. İlgi alanlarını, neler yaptıklarını merakla sorup pür dikkat dinledi.
“Öğrencilerimin başarılarını, hayatta hangi konulara kafa yorduklarını görmek benim için çok önemli. Yonca sen yazılarınla sadece umut vermiyor, umut oluyorsun..” dedi.
Gitti.
Son ana kadar kurucusu olduğu üniversitemiz için dimdik duruş ve direnişi…
Son zamanlarda gözlerinde yaşadığı sorunların onda yarattığı üzüntüye rağmen asla geri durmadığı hayata dahil olma tutkusu ve azmi… beni hep çok etkiledi.
Bence, şu yaşadığımız dönemin tüm erdemlerden yoksun haksızlıkları; asla kabul edemeyeceği bu adaletsizliklere olan üzüntüsü onu omurgasından vurdu, Hocamı hasta etti.
Birkaç ay önce kitabım eline geçtiğinde yine konuştuk.
“Gözlerim görmüyor, hiçbir şey okuyamadığım için çok dertliyim, çok sıkılıyorum” deyince, ben seslendirip sizi hiç yormadan dinlemenizi sağlayacağım, demiştim.
Yetiştiremedim.
Bir okul ve öğretmenden çok daha fazlasıyla doyurulduk sayesinde.
Kalbime işledi gidişi.
Minnet ve saygı, üzüntü ve özlem birbirine karıştı.
Nakış gibi içimize işlediği izleriyle, tıpkı Shakespeare’in 18. Sonesindeki gibi, ölümsüzlüğü bizlerde kaldı.
Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?*
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;
Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.
*Çeviri : Talât Sait HALMAN
Bigi Dip Not: Türkolog, Eğitimci, Yazar Ayça Akçay’dan aldığım bilgiye dayanarak:
““Hoca” ve “öğretmen” kelimeleri teknik olarak benzer bir görevi ifade etse de çağrıştırdıkları duygu, bağ kurma biçimi ve kültürel yansımaları oldukça farklıdır. “Öğretmen” kelimesi daha resmî bir çerçevede yer alır. Mesleki bir ünvan gibi kullanılır; bir sınıfı, bir müfredatı, bir kurumu temsil eder. Bilgiyi aktaran, değerlendiren, yetiştiren kişidir. Öğretmen, sistemin içinde tanımlıdır.
Buna karşın “hoca” kelimesi daha içli, daha ilişkiseldir. Talebesiyle arasında görünmeyen ama güçlü bir bağ vardır. “Hocam” dendiğinde yalnızca bilgi alınan kişi değil, aynı zamanda rehberlik eden, yön gösteren, hayranlık duyulan bir figür çağrılır.
Hoca, sadece aklı değil kalbi de eğitendir. Hoca bir duruştur; bir öğrencinin gözünde otoritenin, hayranlığın, minnettarlığın karışımıdır. Bu nedenle can yakan bir vefat haberinde “öğretmenim gitti” değil, “hocamı kaybettim” denir. Çünkü hoca kelimesinde daha çok biz vardır, daha çok duygu, daha çok hatıra… O yüzden “canım hocam” içinden geçiyorsa, bırak öyle aksın kaleminden. En doğru kelime, kalbin seçtiğidir.”
Kitap Dip Notu:
Hocamdan bir kitap daha var, tavsiye etmek istediğim…
“A Voyage Through American Literature and Culture Via Turkey”
Belma Ötüş-Baskett, Oya Başak

Ankara Lycée Charles De Gaulle Lisesi ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum.
7 yaşında gazoz kapağı toplamakla başlayan; orta, lise ve üniversite eğitimi sırasında devam eden farklı iş deneyimlerimi saymazsak, üniversite sonrası sırasıyla; TÜSİAD, Sarkuysan, Commercial Union Sigorta, Yaşar Dış Ticaret gibi şirketlerde farklı görevlerde çalıştım.
Leave a Reply