• 04/04/2020

Benden “Bitkilere Fısıldayan Kadın” olur mu?

Benden “Bitkilere Fısıldayan Kadın” olur mu?

Benden “Bitkilere Fısıldayan Kadın” olur mu? 769 1024 Yonca Tokbaş

Benden “Bitkilere fısıldayan kadın” olur mu bilmem. Asla çok biliyorum diye ahkam kesemem. Sadece bir doğa aşığı, arılara gönül vermiş basit bir insan olarak o kadar çok şey soran oluyor ki; ben de merakımdan öğrendiğim, kendi deneyimlerimle edindiğim bilgileri sizlerle paylaşabilirim diye düşündüm. Bir cesaret başlıyorum. Tanıştırayım, ilk bitkimiz Canım Fesleğen.

İlk Fesleğen seçtim çünkü Dubai’de her daim ekip yaşatabildiğim bitkilerin başında geliyor kendisi. Kimileri ona Reyhan da diyor. Ben de Reyhan demeyi seviyorum. Kendisi yazları sivrisinek savar olarak da bilinir. Çok meziyetli ve marifetlidir. Yapraklarından enfes Pesto sos yapılır mesela. Yaptın mı derseniz, hayır. Yapmadım. Sosundan çok kendini seviyorum.

Arıların en sevdiği besinlerden biri fesleğen

Arılar lavanta da çok seviyor ama Dubai sıcağında lavanta yetiştiremiyorum. Çok denedim olmadı. Arıların çok sevdiği, besin kaynağı olan ve tanıdığım diğer bitkileri de sırasıyla yazacağım.

Bu iri yapraklı türüne Reyhan dediğim canım Fesleğenciğime öpmeye sarılmaya doyamıyorum. Çok güçlü bir karakter kendisi. Buraların deli sıcağına bile dayanıyor. O kavurucu sıcaklar geldiğinde, gölgeye çekilmek ve daha düzenli ve bol sulanmak istiyor. Bu koca saksımın içine taaa ne zaman ektim. Sıcaklar çıldırınca da her sene yaptığım gibi koca ağacın altına, gölgeye çekeceğim.

İnek Bey

İnek Bey’de bir tür korkuluk. Bazı kuşların hışmından koruyor saksıdaki bitkilerimi.

Mevsim normallerinde zart zurt sulansın istemez. Toprağına önce dokunarak kontrol eder öyle sularım hep. Kuru mu yaş mı o toprak bir dokunun siz de. Çok su da, az su da iyi değil. Bi de föş föş üstünden dökmeyeceksin suyu. Su, dibine verilsin istiyor. Normalde, fesleğenler ilkbahardan sonbaharın sonuna kadar yaşarlar. Yazlıklarda da o zaman çok sivrisinek olur ya malum, doğanın kendine dermanı da var işte. Sivrisinekler coşarken fesleğenler de coşuyor.

İlla kocaman bir bahçeniz veya balkonunuz olması da gerekmez. Doğa mütevazidir. Azla hep yetinir.
Evde bir saysıya ekebilirsiniz. Soğuktan uzak ve güneş alan bi köşeciğe yerleştirdiniz mi, ondan mutlusu olmaz. Arada çıkarın havalandırın mesela pencere önüne. Fesleğeninizi ektiğiniz saksının içindeki toprak havalansın diye de aralara evde yediğiniz fındık-fıstık-bademin kabuklarını serpiştirin mesela. İlla çakıl filan olması gerekmiyor yani toprağın içinde. Ceviz kabukları, şam fıstığı kabukları onların her biri saksıların içindeki toprak için muhteşem bir nefes alma mekanizması. O canım kabuklar çöpe değil de toprağa kavuşarak, bitki köklerinin nefes almasına; toprağın akciğeri görevi görmeye yardımcı oluyor.

Fesleğeni ilkbahar başı gibi bir kere ektiniz mi hızlıca büyür. Bir büyüdü mü de, gide gele dokunmaya da koklamaya da doyamazsınız. Mis gibi kokusu yayılır bütün eve, elinize burnunuza bulaşır. O eli burnunuza götürüp kokusunu içinize çektikçe siz mest, ev ahalisi ayrı mest. Nefis bir sakinleştirici etkisi vardır. Kuruyan dallarından tütsü gibi de yapıyorum arada, evde dolaştırıyorum. Aaa aklıma gelmişken, eğer varsa bir mangalınız veya bahçede odun filan yakıyorsanız, içine kurularından attınız mı, yine o mis gibi kokusu yayılır siner ortama. Off bak, yazarken yine ateş yakasım geldi.. geldi de hava fena ısındı bile.

Reyhan veya Fesleğen adına ne derseniz deyin, dokunulsun ister kendine. Bu huyunu da çok seviyorum. Uzaktan belki o mucizevi kokusunu duyamıyorsun. Dokundun mu ama, of of of, sihirli kokular salıyor evrene, büyüleniyorsun. Temas istiyor Fesleğen. Dokun bana diyor. Aslında seni, sen fark etmeden doğaya dokunmaya çağırıyor. Bayılıyorum bitkilerin bu sihirli görünmez gücüne.

Yapraklarını salıp büyüdü mü, üstü çiçeklenmeden -yani tohuma kaçmadan- makasla kesmenizi tavsiye ederim. Bazı bitkiler koparılmayı sevmiyor. Koparttığınızda hırpalanıyor ve bir daha yeşermiyor. Soluyor, ölüyor. Reyhan da onlardan.

Ben makasla kesiyorum tepesinden. Ama önce makasa bi çeki düzen veriyorum. Şöyle ki, hani makası elden ele aldığımızda “tü tü tü” deriz ya, aramızda kavga çıkmasın diye, hah işte aynen öyle bir iki defa “tü tü tü” diyorum. Çiçeklerle de ağaçlar ve hayvanlarla olduğu gibi konuştuğumdan, Fesleğen’e de: “Canım Fesleğen, hayatımıza şifa, soframıza damağımıza mis tat ve koku dileyerek; senden birkaç dal istiyorum” deyip iznini alarak bir dal kesiyorum. İnanır mısınız, bazen “dur orayı kesme” diyor bana. Başka bir dala yöneliyorum. Kimisine saçma gelebilir. Umrumda değil. Bence bunun adı bir candan rızasını almak, rızası olmasına da saygı duymak. Ben, benim iznim ve rızam olmadan benden bir şey alınmasından hiç haz etmiyorum. Kişi kendinden bilir işi diyerek yola çıkıyorum.

Çiçek açtı mı beyaz beyaz, tohumlar yolda demek. Pek seviniyorum. Gerçi tohuma kaçıp yeniden yaprak verdi mi, biraz daha acımsı oluyor. Olsun. O zaman da çiçek gibi bakıyorum ona. Fesleğenin çiçekleri de bir güzel ki! Yakından bakın bir. Gözleriniz dolacak güzelliği karşısında.

Arada bir, bi kısa dalcık, sıcak suyun içine atıp bekletip içiyorum. Yapraklarını kaynatıp sinek savar kimyasallar yerine bir ilaç kıvamına getirip illa tenine sıkmak isteyenlere verdiğim doğrudur. Malum markalı sinek kovan kimyasalı genelde boşaltıp şişesini yıkayıp onun içine hep kaynatılmış fesleğen suyu doldurduğum da doğrudur. Genelde bahçemize gelenleri bu şekilde kandırıyorum. Bazı yakın çevremi, sürekli üstlerine sıktıkları o berbat kimyasalların hem kendi tenlerine ve sağlıklarına, hem de doğa üzerindeki zararına ikna edemiyorum. Ben de onları böyle kandırarak kurtarma yolunu seçtim.

Böylesi beyaz yalandan kimse ölmediği gibi hayat kurtuluyor. Üstelik kaynatılmış fesleğen suyu ciddi ciddi sinekleri savıyor. Sürenin de cildi yumuşacık ve mis gibi oluyor. Doğruluğundan emin değilim ama, fesleğen suyunun selülite de iyi geldiği söyleniyor. Denemedim. Şimdi size yazarken biraz daha araştırmaya karar verdim. İçecek miyiz, sürecek mi? Buna kesin bir bakmalıyım.

Çiçeklendiğinde, kesip vazoya koyuyorum. Bildiğin çiçek gibi.

Öyle çok şeye iyi gelen bir bitki ki!
Eskiden deniz kenarında, Ege ve Akdeniz’de özellikle her pencere önünde, her sofrada olmasına şaşmamalı. Eskilerin hep bildikleri var. Ne kadim bilgiler bunlar. Hem sivrileri sav, hem yemekte salatada kullan, hem de kokunla insanlara ferahlık sakinlik ver.

Canımsın Fesleğen!

Bir yerde okudum, ağızda çıkan yaralara da iyi geliyormuş. Bunu da hiç denemedim. Uzun zamandır çok şükür ağzımda yara (aft) çıkmadı. Olursa kesin deneyeceğim.

Arılar nasıl da vızır vızır dolanıyorlar etrafında. Onları izlerken ayrıca mestim. Aç kalmıyorlar. Reyhanla besleniyor onlar da.

Bir şey daha var bayıldığım ve büyülendiğim bir bilgi olarak, o da şu; reyhan, fesleğen gibi bitkileri ekerken sofranızda en çok hangi yemeğe, hangi sebzeye yakışıyor bir düşünün ve işte onların yanına dikin.

Mesela domates!

Birbirinin yanına lezzet olarak da yakışan bitkileri diktiğiniz zaman, ikisi birbirine yaren olur, besler ve tadına kokusuna güç katar.
Domatese fesleğen tadını, fesleğene de domatesin tadını tabi ki arılar taşıyor. Bak yine arılar da arılar.
Ne büyüleyici değil mi bütün bunlar?
Arılar yoksa, fesleğen de domates de yok. Bu canım Reyhan, Fesleğen yoksa arılar da aç ve yok.

Hepimizin evinde kaldığı şu dönemde, fesleğen ve domatesin hayatımızdaki varlığına şükretmek çok daha anlamlı ve kolay değil mi?

Bu söylediklerimin yanında, bir de bahçenize, balkonunuza, pencere önündeki saksınızın yanına bir minik tas su yerleştirin lütfen. O tasın içine de -eminim evde vardır- boncuklar atıverin. Arılar gelip giderken o taşlara/boncuklara oturup su içerler. Yoksa, suyun içinde bir yere oturamadıklarında, su içeceğim derken boğuluyorlar. Böylece, bizler içerideyken arılar da bizim için hayatın devamı adına canla başla çalışmaya aç ve susuz kalmadan devam edebilirler.

Bugünlerde özellikle bunları yazmak istedim. Lütfen doğaya el ve gönül verin. Evinizdeki çekirdekleri, tohumları, bitkileri toprağa ekip yeşertin büyütün, hayata hayat verin.

Sizin eliniz toprağa, tohuma deyip can verdikçe, toprak ve tohum da size can verir, umut verir, şifa verir.
Dokundukça kokusunu burnunuza çekip nefes aldıkça, nefesinize ciğerlerinize sağlık şifa bereketiyle gelir…
Ne ekersek onu biçiyoruz.
Hayat ekelim umut biçelim.
Yaşatmak için yaşadık mı, virüsler bize vız gelir.

Yonca
“bahçıvan”

 

Karantina notu: Ben bu yazıyı bitirdiğim anda, bu gece itibariyle önümüzdeki 2 hafta boyunca 24 saat karantina ilan edildi Dubai’de… şimdi gidip fesleğen’e daha sıkı sarılacağım… sımsıkı sarılıp kokusunu içime çekeceğim…

2 comments

Leave a Reply