♫♫♫♫
Deniz tam karşımda.
Üzerinde bulunduğum kayrak taşlarına deliler gibi kafa atıyor. Her kafa atışında gök gürlüyor, pofuduk köpükler sarıyor sağı solu. Ayıptır söylemesi bu dalga sesi insanda sürekli “çişim geldi” duygusu yaratıyor. Çok tatlı bi stres bu. Tuvalete gitsen bi türlü, gitmesen bi türlü.
İnsanları izlemeyi, onlar hakkında hayaller kurmayı çok seviyorum. Ama kimse kusuruma bakmasın, en çok doğayı izlemeyi ve doğayla konuşmayı seviyorum.
Her ağaçla konuşabilirim.
Her kuş ve böcekle de.
Yemin ederim ben konuşuyorum ve beni dinliyorlar. Tepki veriyorlar. Bunu kaçtır söylüyorum kimse inanmıyor bana; ama ben biliyorum öyle olduğunu ve bu bana çok mutlu olmam için yetiyor. Kimse anlamasın, bana ne!
Örneğin dört senedir her sabah gün doğarken beni, evet evet beni, özel ziyarete gelen iki baykuş var.
Baykuş Hanım ve onun beyi.
Bir avucum büyüklüğünde ikisi de.
Gri siyah renkleri.
Her günbatımında gelirler. Öyle şekerler ki!
Tonton ve çok bilgeler. Nereden mi biliyorum? Ya bilmiyorum işte. Öyle olduğuna inanıyorum. Evimize kedileri davet edip onları beslediğimizden beri pek nazlanır oldu gelmeleri. Sanırım avladıklarını kediler kapıyor. Ya da öyle bi şey. Canları buna sıkılıyor olsa gerek.
Neyse ki aramız iyi yine de. Ben onlara anlattım, dedim ki; “Kedilere kızmayın onların yeri ayrı, sizinki apayrı. Paylaşırsınız aranızda, takılmayın bu küçük şeylere.” Ve geri geldiler. Gitmiyorlar.
Hiç üşenmiyorum, her sabah ve her akşam geldiklerinde onlar ses edince fırlıyorum yataktan, çıkıyorum balkona ve hemen el sallıyorum. Kafasını oynatıyor biri ve diğeri de hemen kafasını “vnnn” diye hızlıca çeviriyor benden yana.
“Hoş geldiniiiz, n’aber?” diyorum.
Öyle delice seviyorum ki şu hayvanları, börtü böceği ve yaşayan herrr şeyi, feci!
Kimi zaman deli gibiyim. Ağaçlarla konuşuyorum her gece. Güzel-Anlayışlı-Her Daim Mantıklı Düşünür Annem; “Kızım bu ağaçlarla konuşma halin ne zaman biter?” dedi, “Anne bitmesin…” dedim. “Tamam.” dedi.
Hatta yatakta uyurken Baykuş Bey’in sesini duyunca; “Hah geldi benimki!” diye yerimden sıçradığımda; “Kim geldi, seninki kim?” diye dehşetle yerinden fırlayan Hayatımın İnce Detayı Kocam’ın o haline de bayılıyorum.
Yüzünde dünyanın en “Allah iyiliğini versin be Yonca” hali oluyor. Ve ben; “Baykuş Bey!” dedikten sonraki o: “Ha tamam o zaman” bakışı atıp uyumaya devam etmesine hastayım mesela.
Aşk böyle bi şey.
Yanındakinin başkalarına saçma gelebilecek bi şeyini normalmiş gibi karşılayabilmek.
O, Baykuş Bey’le konuşmaya gittiğinde, huzurla uyumaya devam edebilmek…
♫♫♫
Yeni çıkıyorduk daha. Çıkmaya başlayalı herhalde iki hafta filan olmuştu.
Oysa çok iyi arkadaştık. İlk ben bozdum kuralı. Arkadaşıma aşık olarak kural bozdum bi bakıma.
Oldu işte…
Günlerden Kuşadası’ydı.
Mevsim Yaz Aşkı’ydı.
Bi kakao yağım vardı. Minnacık bi sarı kutusu vardı. Güneş gördüğü an erir, sıvı olurdu. Geceleri üşüyünce de katıya dönüşürdü yine. İçi donardı. Tereyağ kıvamına gelirdi.
Gündüz vakti güneşten eridiğinde, kutusundan yağı sızardı. Kıyamazdım ben o Sarı Kutulu Kakao Yağıma. Azcık kullanır hemen kapağını kapatırdım. Bitmesini istemezdim. Sürekli dökmeden elimde taşırdım sağa sola. Ama mutlaka eridiğinde sağa sola akar, leke yapardı. Bir gün yine eridiğinde çok aktı. O kadar aktı ki sağa sola, bir kocaman ağacın gölgesine bırakmak gerekti.
Çınar ağacının dibine.
İçime oturdu o Sarı Kutulu Kakao Yağımı oracığa bırakmak.
Öksüz çocuk bırakır gibi ağaç dibine bıraktığım Sarı Kutulu Kakao Yağımın arkasından durdum durdum, yarım saat sonra çocuklar gibi ağlamaya başladım.
Küçük dilimi sallaya sallaya ağlamaya başladım hem de.
Bugünkü Hayatımın İnce Detayı Kocam, o günkü Çıktığım Çocuk, kıyamadı ne bana ne de Sarı Kutulu Kakao Yağıma. Gerisin geri döndürdü arabayı, o ağacın dibine gittik acele.
Çınar ağacının dibine.
Çok korktuk ya orada bulamazsak diye.
Sarı Kutulu Kakao Yağım, olduğu gibi ağacın dibinde duruyordu.
Çınar Ağacının dibinde.
Gölgede üşümüş, yağı katılaşmış, tereyağı kıvamına yaklaşmıştı.
Avucuma aldım kutusunu. Sarı Kutulu Kakao Yağımı…
Çıktığım Çocuk’la bakıştık.
Gülüştük sessizce.
Hem saçma ruh halimize güldük, hem de gülmedik aslında. Hoşumuza gitti Sarı Kutulu Kakao Yağına kıyamamak.
Avucumda Sarı Kutulu Kakao Yağım, arabaya doğru yürüdük el ele.
Hiç konuşmadık.
Aşıktık işte.
Mantık yok bu işte.
♫♫♫♫
Bi de Apti Bey ve onun hikayesi var. Anlatmam lazım.
Akmerkez’deyiz.
Aşağıdaki katta bi mağaza vardı. Geçmiş gün, adını hatırlamıyorum ama, ıvır zıvır ve kırtasiye satardı. Raflar her daim dolup taşan cinstendi. Girdin mi içeride bi sürü zaman geçerdi, fark etmezdin.
Bi gün bi rafta Apti Bey’i gördüm. Nasıl mutsuz, nasıl bezgin, nasıl canı sıkkın ve yalnız bi ayıcık anlatamam. Yani şey ayıcık, oyuncak…
Adını o an koydum Apti Bey diye çünkü Apti Bey gibi bi hali vardı bence.
Aldım elime Apti Bey’i. O kadar içim gitti ki haline, koydum yerine. “Saçmalama Yonca!” dedim. “Allah’ın insan yapımı ayıcığı işte. Ne duygusu, ne yalnızlığı. Bildiğin para tuzağı!” Ağzımı açmadım. Açmadım; çünkü bugünkü Hayatımın İnce Detayı Kocam, o günkü Çıktığım Çocuk “yok artık diyecek” diye düşündüm.
Evlerimize gittik.
Ertesi gün oldu.
O da ne! Çıktığım Çocuk gidip almış gelmiş Apti Bey’i.
Apti Bey kucağımdaydı.
Ne acayip di mi?
O günkü Çıktığım Çocuk, bugünkü Hayatımın İnce Detayı Kocam, görmüş gözümdeki o abuk subuk derdi tasayı, gidip almış Apti Bey’i.
Uyumsuzluk böyle bi şey.
Gariplik de.
Uyumsuzluktan doğan çekicilik bu sanırım.
Sana ters gelen, abuk subuk, deli görünen bi şey sevdiğin kişi için bi anlam ifade ediyorsa ve eğer sen onu sevdiğin için buna değer verebiliyorsan, olay budur bence.
Anlaşman gerekmiyor.
Anlaşmadığın konuda sevişmen gerekiyor.
O kadar.
Apti Bey hâlâ bizimle.
Çocuklarımız oynuyor arada bir kendisiyle.
Apti Bey bizimle mutlu bence.
Biz de onunla.
♫♫♫♫
Hayatım çok kalabalık.
Çok tatlı bir kalabalığın içinde yaşıyorum. Kimi zaman kendi başıma da çok kalabalık bir tipim. Her şeyi aynı anda yaptığım için hani şöyle bir dinlenik sade zamanım olmuyor.
Bazen yalnızlığı, tek başınalığı çok özlüyorum. Hayatımdaki en kaliteli yalnızlığı koşarken yakaladım. Kaliteliden kastim, kendi başıma bi şey yaparken, hem bi yandan hiçbir şey yapmadığım hem de çok şey yaptığım bir an.
Yalnızlığı sevmeyi öğrendim.
Koşmak bana yalnızlığı sevdirdi.
Sessizlik içinde daha önce hiç görmediğim şeyleri görmeyi, hiç duymadığım sesleri duymayı öğrendim. Ne çok şeyden habersiz yaşadığımı anladım o sessizlik anlarında.
Öyle manyakça yaşıyoruz ki, hele de çalışma temposu içinde gözümüz kör, kulağımız sağır oluyor hayata.
En yakın arkadaşımız olarak depresyonu seçiyoruz. Depresyonla garip bir “ayrılamam ben senden” ilişkisi kuruyoruz.
Besleniyoruz ondan.
Nefesle beslensek daha iyi gibi.
Hooop haydi derin bi nefesss alalım…
Aldım gitti.
Nefesss. Enfesss…
Güzellikleri ve mutluluğu bulduğun her şeyin seninle kalmasını istiyorum. Yasamima böyle enerji veren,her şeyi bu kadar çok sevdiren , sevdiğim için daha mutlu olduğum bu yazilar kocam bir teşekkür. Sevgiler ,sevgiler, sevgiler
Seçil