Böcekten korkuyoruz. Fare görmek istemiyoruz. Karınca eve girmesin istiyoruz. Hepsini öldürmek için zehir zehir zehir kullanıp amansız bir savaş veriyoruz. Tek çare kedi, ama biz kedi de istemiyoruz.
Öldürmek için yaşamaktan yorulmuyoruz da, beraber yaşamak için çabalamayı düşünmüyoruz.
En kolayı ölüm. Zor olan yaşamak.
Birlikte yaşamayı istemek öyle zor bir seçim olmuş ki…
Birlikte yaşamak için hayati çözümlere yönelmek ciddi emek gerektiriyor. Sabır gerektiriyor. Özveri gerektiriyor. Yaşamayı sevmeyi gerektiriyor.
Sevmek öyle zorlaştı ki!
Dünya böylesi bir düzene sürüklenmiş. İstemediğin bir şey için akla gelen ilk çözüm yok etmek.
Herkes faşist liderlerden, nefret besleyenlerden, öfke söylemlerinden şikayetçi. Ne büyük tezattır ki, bütün bu eylem ve söylemler hepimizin gayet doğalmışcasına kendi olduğu insani şekilden hiç de farklı ve uzak değil ki.
Aynadaki yüzümüzün içini, ta içini görebilsek… ne feci bi acı biber di mi?
Karınca ilaçları, fare zehirleri, böcek ilaçları, kapanlar…
İlaçlar, zehirler, kimyasallar, hapishane hayatlar…
Şu an Dünya’da insan sayısı kaç oldu bilmem; ama bildiğim istersek hepimiz yüzer tane çocuk doğuralım, şu Dünya’da karıncalar, fareler, böcekler ve sinekler illa bizden daha fazla sayıda olacak.
Çok şanslıyız, bütün böcekler birleşip bizi toptan öldürmeye karar vermiyorlar.
Yoksa bi dellenseler… uyyy düşünemiyorum bile halimizi. Atom bombası atsan olmuyor malum. Olan da zaten yine sana bana oluyor değil mi?
Bunca zehir, kimyasal ilaç var da, siz hiç kanserden ölen böcek gördünüz mü ahali? Kendi köşesinde can çekişerek ölüyor. Peki biz? O tonla para verip aldığımız böcek ilaçlarının ton be ton kat be katına para dökerek çekiyoruz sevdiklerimizin yanında…
Toprağa, hayata, suya ne ekersen, bir sen ben biz içip biçiyoruz, yine sen ben acı çekip ölüyoruz en nihayetinde hala anlamadın di mi?
Ne çektirirsen osun.
O can çekişen böcekten, kapana sıkışmış fareden ne farkın var be dostum?
E madem öyle, madem doğadaki tüm canlılar senden benden hep 1-0 önde, nedir bu “öldürücem işte!” sevdası böyle?
Akıllı insan, düşünen insan, mantıklı insan dedikleri kafa, bu kafa mı?
Karınca kardeşler sürüyle dolaşıyor evimde. Çünkü zaten ben onun evinin olduğu yere gelip hükümdarlık kurdum. Önce bi bunu bilelim.
Tebeşirle bir sınır çizersen geçtikleri yola, o çizginin ötesine geçmiyorlar. Yine de azimle ancak belli saatlerde gelip, yine aynı saatte gidiyorlar.
Küflü limon üstü nane de azıcık işe yarıyor. Ama ne yaparsan yap, inan bana geri geliyorlar. Kabullendin mi, görmez oluyorsun bir süre sonra. Savaş değil ki bu çünkü o kazansın sen kaybet.
Ortalıkta yiyecek bırakmıyorum. Eğer bardak tabakta karınca görmek sinir ediyorsa, şöyle bir silkeliyorum, ya da yıkayıp duruluyorum. Karınca değdiği yerden zehirlenen insan vakası hiç duymadım, bilmiyorum.
Karınca duasına, bereketine, çalışkanlığına inanıyorum. Bazen çok uzun dalıp gidiyorum onlara. Asabım bozuluyor kararlı çalışkanlıklarına. Bi konuyu benim kadar uzun düşünseler, kesin durdukları yerde açlıktan ölürlerdi. Feyz alıyorum, hemen çalışmaya başlıyorum.
Böcekler için evi ilaçlatmadığımdan beri böcek kesinlikle daha az. Geleni geçen gün Instagram’da paylaştığım “böcek kurtarma kiti” ile bulunduğu yerde faraşla yakalayıp, bahçeye salıyorum. Zaten o böcek de inan senle benle karşılaştığı için büyük panikte. İmkanı olsa, asla sana bana görünmez.
Süleymancıklar desen, sayelerinde evde örümcek mörümcek yok. Minik uçangilleri, minnacık böcecikleri yiyip hem besleniyor, hem beni büyük işten kurtarıyorlar. Evimin havasını zehirsiz tutmama yardımcı oluyorlar. İnsanların yanına gelmek istemiyorlar. Beyaz duvarlarda zeminlerde tamamen korunmasız kaldıkları için nereye kaçacağını bilemeyip genelde tabloların arkasında saklanıyorlar. E sen de onu görmediğin sürece zaten derdin yok. Yaşayıp gidiyoruz birlikte. Varlar ama yoklar yani gözümüzün önünde. O canım da, cani dev insanlardan canını kurtarma derdinde.
Fare… insanların laboratuvar ortamında kobay olarak kullandığı, türlü çeşit işkencelere maruz kalan zavallı. Önce üzerinde deney yapar insanlar, sonra o mikrobu alıp büyütüp sana bana geri verdiği için cezalandırır. Al sana bir ekme biçme karabasanı daha. Ben de korkuyorum farelerden, çok sevdiğimi de söyleyemeyeceğim. Ama nefret edemiyorum orası da kesin.
Fare zehirleri korkunç kötücül bir zehir. Ben böyle hunharca bir katliam, işkence ve zulüm şeysi hiç görmedim.
Bunu yaratan insan, nasıl bir insan bilemedim.
Bir canlıya böylesi işkence yapabilen bir şeyi üretebilen insan beyni… seni beni eline alsa neler yapmaz ki bir düşünsene?
Yazlıkta, kışlıkta resmen tonlarca fare zehiri, böcek ilacı kullanıyor insanlar. Suya, toprağa karışınca başımıza ne geliyor diye düşündükçe dehşetteyim.
Çocuklar oynuyor o toprağın üzerinde!
Tek çare kedidir fareye!
Bahçemizde, sitemizde kediler olduğu sürece tek bir fare göremedik bunca sene.
Sessiz sedasız gittiler doğanın doğal dengesi içinde.
tek çare kedi dedim ya, bütün canlıların tek çaresi bir başka canlı işte!
Her canlının doğasında hayat döngüsü ve dengesi var.
Ölüme çare yok, çare hayatta var.
“Tek çare hayat” diye pankartlar yapasım var!
Yaşatmak için yaşadın mı, yaşanacak upuzun sağlıklı bir hayat var. Öldürmek için uğraştın mı hep dibinde ölüm var.
Yaşat ki, … gitsin.
Yonca
“hayatveren”
Fotoğraf dip notu: Bu bizim masal olan kedimiz Coconut. Bu sene kaybettik onu. Bu satırı yazmak çok zor. Bu fotoğrafı Senem Kalyoncu çekmişti… Özlemle…
Ankara Lycée Charles De Gaulle Lisesi ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum.
7 yaşında gazoz kapağı toplamakla başlayan; orta, lise ve üniversite eğitimi sırasında devam eden farklı iş deneyimlerimi saymazsak, üniversite sonrası sırasıyla; TÜSİAD, Sarkuysan, Commercial Union Sigorta, Yaşar Dış Ticaret gibi şirketlerde farklı görevlerde çalıştım.
Yonca Hanim ,Düsündüklerimi ,ne yazarak ne de söyleyerek düzgün bir sekilde ifade edemem.Yazinizi okuyunca adeta soka girdim.düsündüklerim sayenizde baskalarina düzgün bir sekilde iletilmis.Temennim sizin yazinizi pek cok insan okur.Bilhassa tabiat düsmanlari.