• 25/04/2025

The Handmaid’s Tale

The Handmaid’s Tale

The Handmaid’s Tale 150 150 Yonca Tokbaş

The Handmaid’s Tale 1 sezon izledim. Bitirdim. Çok pis etkilendim. Pis. Midem bulandı. Bir süre sevişmek istemiyorum. Amsterdam’a bilet baktım. Pahalı geldi. Önümdeki koçluk müşteri çizelgeme, yazmak istediğim şeylere, takvime, seyahat planlamalarıma baktım. Çok birikmiş eski notları yırttım. Bazılarını temize çektim. Yeni planlamalar yaptım. Yırttıklarımı attım. Duşa girdim. Yarım aldım. Saçımı yıkamadım. Çıktım. Makyaj yaptım. Siyah göz kalemimi uzun zamandır bu kadar koyu ve kararlı kullanmamıştım. Sıkı bir “eyeliner” çektim. Kuyruklu. Keman gibi.
Allah rahmet eylesin, Amy Winehouse andım.
Back to Black.
Çalamadım.
Oturdum bin yıl önce Hürriyet Gazetesi Kelebek yazarı iken köşeme yazdığım “Amy Winehouse@Dubai” ve “Amy Winehouse Kaydı” yazılarımı buldum. İkisini bir yazıda toplayıp kendi web siteme ekledim.

Benim yazılarımın başka bir yerde tarihi bir arşiv olarak duruyor olmasına,
Aradığım zaman bulabildiğime,
Sevindim.
Tears dry on their own.

Hepsinin benim kendi yazılarım olarak benim kurduğum evimde durmadığına, onları alıp evime taşımadığıma sinirlendim.
Hızlıca, bu kararlılıkla, düşünerek bin gün geçirmek yerine, harekete geçip Amy Winehouse’u evime taşıdığıma sevindim.
Rehab.

Türkiye’de, Amerika’da ve muhtelif ülkelerde olanları -kadınlara olanları- düşündüm.
What is it about men.

Katıldığım toplantılarda kapsayıcılıktan bahsediliyor. Önemseniyor.
Bu bile bir şey.
Dil kapsayıcı gibi.
Gibi’ye dikkat.
Ama bahse konu için yaptırılmış logo kapsayıcı değil. Sinirli. İtici. Dışlayıcı.
Haksız ve değil.
Haklılığı öfke ile ortaya koymaktan başka çare kalmaması ve canavara benzemeden canavarla savaşmaktan bahsetmek mümkün mü?
Toplantı içeriği sadece belli kesim kadını kapsıyor. Diğerleri out veya eh veya olmasa da olur.
Özgür iradesi ile farklı ve çeşitli seçimler yapmış olabilecek kadınlar, dahil değil. Ben bile dışarlak hissediyorsam, düşün gari.
Bu toplantılardan haberleri de yok.
Help yourself.

The Handmaid’s Tale. Burada “tale” ne minnoş bir kelime seçimi. Sanırsın Beyaz Atlı Prens aha şu köşede. İngilizce’de gerçekliği sorgulanabilir veya tamamen hayal ürünü olan hikâyeler için de kullanılır bu “Tale”.
Oysa bu hikaye pek de bir masal değil günümüzde. Gerçekliği sorgulanabilir. Keşke sorgulansa. Sorgu için adalet lazım.
Keşke bulunsa.
O sırada yıllardır beraber kahvaltı ettiğim, her sabah sarılıp içimizden her geldiğinde beraber ağladımız, dertleştiğim, 18 yıllık yarenim Noemi çay getiriyor bana.
Yaşadığımız ülkede ona herkes “Maid” diyor. Biz hariç.
Yüzüne bakamıyorum. Dizi beni yerle yeksan etti.
“Bunu izlemeyin artık,” diyor. “The Handmaid’ s Tale” den bahsediyor. Artık’a dikkat.
Zaten o sırada ekranda, 3 sezon olan diziden aldığım tek bir sezonun, son bölümünün son dakikaları.
Kadınlar arkadaşlarını öldürmek için taşlayacak mı, taşlamayacak mı?
Karagöz’ün evi mi bu? Değil.
“Kırmızı Başlıklı Kız” masalındaki kız gibi tek örnek giydirilmiş başlıkları beyaz, elbiseleri kırmızı kadınlar. Avuçlarında taşlar. Kolları havaya kalkıp kalkıp taşları yere düşürüyorlar.
Arkadaşlarını öldürmemeyi seçtikleri için Teyzoşlarından özür diliyorlar.

Kuyruklu siyah eyeliner gözümde.
Kuyruklu yalan.
Yılan. Ekranı kapattım.

I heard love is blind.

Leave a Reply