KOŞMAK VE KENDİNİ BULMA SANATI
“Kendimden koşarak kaçtım, koşarak kendime vardım.”
Yonca Tokbaş, “Şu iki ağaç arasında koşsam kimse görmez” diye başlayan bir oyunu, ultra maraton koşmaya kadar vardıracağını kendisi de tahmin etmiyordu. Ruhu ile bedeni arasındaki mesafeyi koşa koşa kat etmeyi istiyordu sadece. Ölüyormuşçasına koştuğu o ilk 30 metreden sonra istemediği işler, olmak istemediği yerler, katılmak istemediği sohbetler… Ne varsa arkasında bırakan, kendinin üzerine giden Yonca Tokbaş, koşa koşa kabuğunu kırıp çıkarken birincilik ödülleri de aldı, tüm zamanların en sonuncusu da oldu!
Çareyi koşmakta buldu…
Bazı “şeyler” vardır, insana iyi gelen. Ummadığı anda yüreğine, ruhuna dokunan, sihirli değnek gibi “şeyler”.
Değişik şekillerde hayatımızın içinde yer alır onlar.
Bazen bir dostla yapılan doyumsuz sohbettir, bazen sevgilinin omuzuna yaslanmak ve her şeyi o an unutmaktır.
Dumanı ve köpüğü üzerinde bir sabah kahvesi, ya da bir fincan ya da ince belli bardakta içilen çaydır.
Otuz yıl sonra bulduğunuz bir dosta sarılmak, ya da hep sizinle olan kaybetmek istemediğiniz bir dostun elini hiç bırakmamak da olabilir.
Ya da okuduğunuz, kitap, dinlediğiniz müzik, izlediğiniz film. O kadar çok örnek verilebilir ki o iyi gelen “şeylere” …
Karışık Kuruşuk Şeyler de böyle bir ” şey ” işte.
Elime aldığım anda başlayıp bitirdiğim, aslında karışık kuruşuk olmayan, içinde kocaman bir hayatın olduğu bir kitap.
Yazılarını Hürriyet Gazetesi’nden takip etmeyi alışanlık edindiğim Yonca Tokbaş’ın kitabı Karışık Kuruşuk Şeyler’ini ben çok sevdim.
Kitabı bitirince şunu düşündüm; ” Evet son sözü hayat söyleyebilir ama hayatın içinde kurduğumuz cümlelerimiz var ya, o biziz işte. ”
Yonca cümlelerini kurmakla kalmamış, konuşturmayı başarmış.
Galiba hayatın anahtarı kendi cümlelerimizi kurmakta ve hatta onları konuşturmakta saklı ve o anahtar biz fark etmesek de elimizde aslında.
Kitap Sesleri
Özlem Akaydın